SORU
Merhaba iyi aksamlar. Öncelikle bu grubu kurduğunuz için Allah razı olsun. Benim aylardır bir derdim var, panik atak tarzı ve psikolojik bir ölüm korkusu.. Ölümün hak olduğunu biliyorum, şükür ama bu tedirginliğim korkum nedendir anlayamıyorum ve sonucunda nefesim kesiliyor ve rahatsızlanıyorum.. Geçmesi biraz zaman alıyor, tam toparlanıyorum ama yaşantımdan yine bir şey tetikliyor ve ben yine ayni korkular ve sıkıntılarla boğuşuyorum. Artık çok yoruldum yıldım.. Ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yok. İnternetten araştırdığım kadarıyla başka bir bilgim ve çözümüm yok... Önerilerinize ve yardımlarınıza açığım, çok teşekkür ederim şimdiden...
CEVAP
Ölüm endişesi elbette insanların en fıtrî kaygıları, en vicdanî tedirginliklerini seslendiren derin bir yaradır. İnsanların yaratılışları gereği olarak hissettikleri şeyler onların yanlışlıklarını değil, doğruluklarının tescilidir. Buna göre, insanlarda yaratılıştan var olan ölüm endişesi, aslında ölümün kendisine karşı duyulan bir korku değil, insanların hiç olup yok olmaktan, bir daha dirilmemek üzere toprak olmaktan korktuklarının bir göstergesidir.
Gözün varlığı güneşe, kulağın varlığı havaya, midenin varlığı gıdaya işaret ettiği gibi, ölüm endişesi de -yok olmanın zıddı olan- bekaya, sürekli var olmaya, yeni bir hayatın olacağına kuvvetli bir işarettir.
” Herkes Kimsenin Sağ Kalmadığını Bilir de Kendisinin Öleceğine İnanmak İstemez. ” (Namık Kemal)
Psikolojik olarak ölümü inceleyeceksek akla gelecek olan ilk şey ‘ çelişki ’ olmalıdır. İnsanoğlu varlığının bir gün sona ereceğini bilir ve kabullenir, bu durum gayet normalken bir yandan da hiç ölümü hesaba katmadan yaşamaya devam eder, ölüm düşüncesini bir noktada erteler, bastırır ve inkar eder. ‘Ölüm’ ün ‘Korku’ oluşturması gayet normal bir sonuçtur. İnsanda kaygı doğrun durumlar genel olarak sonunu bilemediği durumlara karşı gelişir. Çoğu anksiyete (kaygı)bozukluğunda karşımıza çıkan sorunların altında yatan en büyük etmen kişinin başına neyin, ne şekilde geleceği ve sonunun ne olacağını bilmemesinden kaynaklanır. Örneğin uçak fobisi olan bir insanın uçağa binerken korkudan kalp krizi geçirir miyim diye düşünmesi, uçak kalktıktan sonra bayılır mıyım, uçak bozulur mu, gideceğimiz rotaya söylenilen saatte ulaşacak mıyız, ya pilot teknik bir hata yaparsa… gibi soruların cevaplarını bulamaz ve bu soruları düşünerek yaşadığı kaygı ve korkuyu büyütür.
Ölüm esnasında ne yaşanılacağını bilmemek, hatta ne şekilde öleceğini bilememek kişide son derece korku ve kaygı oluşturan bir durum olabilir. Ölümden sonra yakın çevresi neler düşünecek, neler yapacak, ölümden sonra fizyolojik olarak ne şekilde olacak, nereye gidecek, ölüm anında canı yanacak mı, tamamen yok mu olacak…? kişi bu soruların cevabını tam olarak bilemez ve anlamlandıramaz. Sevdiklerinin onu özleyeceğini, kendisinin de sevdiklerini özleyecek olması düşüncesi kişiyi en çok bunaltan düşüncedir.
Ölüm kavramı her kültürde farklı hatta her insan için farklı yorumlara tabiidir. Kimi için kurtuluş sayılırken kimisine göre yeni bir başlangıç, kimine göre cezaların ve günahların hesabının yapılacağı vakit ve sonraki hayat anlamını ifade eder. Kimisine göre tamamen bir son kabul edilir. Dini açıdan da bakıldığı zaman her insanın belirli bir süresi vardır ve hayat sonlanan bir olgudur. Dini açıdan yanlışları, günahları olan insanlar tövbe ederek, dua ederek, ibadet ederek bir nebze kendilerini psikolojik olarak rahatlatır ve Yaratıcıyla bir bağ kurarak ölümden sonraki hayat için bir şeyler yapmış olurlar. Çoğu zaman inancı olan kişilerin dua, ibadet yöntemleri ile umutsuzluklarıyla baş edebildiklerini görürüz. Sığınacak bir liman, derdini anlatacak, bir şeyler dileyebilecek bir ortam insanın zor zamanında her zaman rahatlatan bir durumdur.
Ölüm Korkusu çoğu insanda vardır (çoğu insan bunu inkar etse de ) ancak kimi insanlar bu korkuyu daha yoğun yaşamaktadırlar. Bu durum psikolojik rahatsızlık boyutuna ulaştığında genellikle ‘ Panik Atak ’ olarak kendini göstermektedir. İnsanın bedensel olarak ölüme yaklaştığını hissettiren belirtiler sonrasında panik atak geçiren kişiler dini kurallara uymaya başlayabilir ve daha sağlıklı ve düzgün bir yaşam tarzına geçiş yapmaya çalışırlar. Panik Atak esnasında öleceğini düşünen kişide pişmanlık ve keşke’ ler başlar. Panik atak dışında yine ölüm korkusunun üst seviyede mevcut olma durumu kişide başka psikolojik rahatsızlıklara yol açabilmektedir.
Daha düzgün yaşayan, haksızlık yapmayan, sevdiklerini sık sık arayıp soran, iyilik yapan, insanları eleştirmeyen, hayata iyimser yaklaşan, kendinden ödün veren, sade bir yaşantıyı seçen, bu hayata bir şeyler katmayı ve bırakmayı hedefleyen insanlarda ölüm korkusu daha yanlış ve düzensiz bir hayat yaşayan insana göre daha azdır. Ölüm olgusu bir yerde dünyayı daha dengeli ve merhametli bir alana çevirir. Sonsuz bir hayat algısı kişilerde doyumsuzluk, vicdansızlık, korkusuzluk gibi duyguları arttıracak ve içinden çıkılamayacak bir ortam oluşturacaktı.
Kimler Ölümden Daha Fazla Korkuyor ?
Araştırmalara göre evlat sahibi olan kimseler, zengin olup daha çok para kazanma hırsına sahip olan kişiler, dini inancı olup da dinin kurallarını yerine getirmeyen kimseler, batı toplumları doğu toplumlarına göre daha fazla ölüm korkusu taşımaktadır.
Ölümsüzlük icat edilemeyeceği için öncelikle insanoğlunun ölümü kabul edip daha düzgün bir hayat yaşam tarzını benimsemesi gerekir. Unutmak da doğru değil sürekli ölüm düşüncesiyle yaşamak da… Doğru olan nokta hem ölüm varmışçasına yaşamak hem de bu dünyaya için bir şeyler yapmak, insanlığa fayda sağlayacak işlerde bulunmak olacaktır. İyi evlatlar yetiştirmek, yoksul insanlara yardım etmek, sokaktaki hayvanları beslemek, ağaç dikmek, çalışmak, haksız kazan yapmamak, eş dost ziyareti yapmak, kimsesizlere yaşlıları ziyaret etmek vicdanımızın okşanmasına yol açar, yüreğimize su serper ve psikolojik olarak büyük rahatlama sağlar. Ayrıca yakınların, eş dostların cenaze törenlerine gitmesi de kişiyi zihinsel açıdan ölüm düşüncesine karşı nötralize eder. En temel korkularımızdan olan ‘ölüm’ diğer korkularımıza yol açan en temek korku türüdür. Ölüm korkusunu yenmek bir noktaya kadar gerekli ve mümkündür. Kişide bir nebze bile olsa ölüm korkusunun kalması bir sorun oluşturmaz ancak günlük hayatında büyük kaygı yaşatacak derecede bir korku yaşıyorsa bilişsel terapilerle büyük derecede iyileşme gösterebilirler.
CEVAP 2
Bir kere düşünün! Hiçbir şey yok olmadığı takdirde, daha ilk asırlarda, değil insanların yaşaması, bir sinek bile yaşama vasat ve imkânını bulamayacaktı. Canlılardan sadece karıncalar, otlardan sarmaşıklar, yeryüzünü hâkimiyetleri altında bulundurup; sonra da, hiçbir sarmaşık, çürümeseydi ve hiçbir karınca da ölmeseydi, bir asırda yeryüzünü saran sarmaşık ve karınca kalınlığı yüzlerce metreye ulaşırdı. Böylesine sevimsiz, korkunç bir tabloyu düşündükçe ölümün rahmet olduğunu, çürümenin hikmet olduğunu görmemek kabil mi?
Ecel, bir varlığın kendi şartları ve kendi buutları içinde geçireceği sürenin sonu ve o varlığın hayat serencâmesinin bitimi demektir. Sonradan var olan her şey. aslında böyle bir “son” ve “bitim”yazısıyla dünyaya gelir.
Varlığın akıp gidişi içinde, başlangıçla bitimi birbirinden ayırmak mümkün değildir. Her şey, bir damla gibi er geç toprağın bağına düşer, erir. Ve bir ırmak gibi er geç akar bir denize karışır.
Hele şimdi, müşâhede ettiğimiz kâinatın o akıllara durgunluk veren güzelliklerinden, kaçta kaçını karınca ve sarmaşık yumağının monoton çehresinde görebilirdik?.. En antika ve çarpıcı sanat eserlerinin teşhiri için açılan yeryüzü sergisinde bunlar mı gösterilecek!.. Her tarafta, güzelliklerin akislerini görüp durduğumuz muhteşem sanatkârın hangi güzelliğini bu karanlık simâda görecektik!.. Bu sevimsiz çehrede, değil kâinatın kuruluşuna vesîle âlî temâşâların bulunması, eğer yaşamaları kabil olsaydı, en sefil mahlûklar bile bu mezbelelikten kaçacaklardı..
Netice olarak diyebiliriz ki; bütün eşya, tertip, tanzim, sevk ve idâre edilmesi îtibariyle, selîm akıllara, zevkten anlayan gönüllere, şâirane ilhamlar bahşedecek kadar yerli yerinde ve mükemmeldir. Zerrelerin hareket ve çözülmelerinden, otların, ağaçların hâlden hâle geçmelerine; ırmakların fenâ bulma istikâmetinde denizlere koşmalarından, denizlerin,kendi aleyhlerine buharlaşıp bulutlara yükselmelerine kadar; hatta, oradan da baş aşağı, yeniden zemîne inerek toprağın bağrında eriyip gitmelerine kadar, her şey ciddî bir şevk içinde, bir keyfiyetten daha âlî diğer bir keyfiyete doğru koştuğu müşahede edilmektedir.
PSİKOLOJİK DESTEK EKİBİ
Bu sayfa: Psikolojik desteğe ihtiyacı olan herkese yardımcı olmak amacıyla, dünyanın farklı ülkelerinde bulunan psikoloji alanında tecrübeli uzmanlar tarafından, takipçilerden gelen sorulara verilen cevapların yayınlandığı "Psikolojik Destek" sayfasıdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Son Eklenen
-
*SORU:* Benim 4 yaşında bir kızım var. Önceleri onunla vakit geçirirken çok mutlu olurdum. Konuşması beni sıkmazdı, ağlamalarına daha sabır...
-
SORU : Merhabalar Hocam. Allah razı olsun hizmetinizden. Evleneli 5 yıl oldu ve bu beş yılda 1 yılı sadece Türkiye’de yaşadık. Sonrasınd...
-
Soru: Büyük kızım şu an 5 yaşında ve tırnak yeme davranışı sergiliyor. Bütün bu süreç kızımızı da oldukça yıprattı ve yaklaşık 1,5 yıldır tı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.