18 Nisan 2019 Perşembe

Çocuklara Allah'ı Nasıl Anlatmalıyız?

SORU
İyi günler, 6 yasında bir kızım var. Etrafımda bu yas civarı çocukları olan arkadaşlarım da var. Allah ve görünmeyen varlıklar ile ilgili sorularını nasıl cevaplamalıyız?
( Not : Konunun önemine binaen 2 cevap yayinlanacaktır.)
CEVAP 1
Deneysel psikoloji, okul çağına kadar çocukta sanatsal bir düşünce biçimi olduğunu ileri sürmektedir. Buna göre çocuk gördüğü her şeyin bir insan eliyle yapıldığını; güneş, ay, yıldızlar, denizler vs. gibi zor şeylerin de daha güçlü ve daha büyük bir insan tarafından yapıldığını düşünmektedir.
Çocuktaki bu "büyük işleri büyük insan yapar"düşüncesi ileride, soyut zekânın gelişmesi ile birlikte, "Allah, yoktan var eden, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, kâinatın tek sahibidir."inancını kolay kabul etmesini sağlamaktadır.
Deneysel psikolojiye göre bir çocuğa Allah inancı verilmese bile, bu sanatsal düşünce yeteneği sayesinde kâinatın bir yaratıcısı ve yöneticisi olduğunu kolayca bulabilecektir. Çocuk ayrıca soyut zekânın işlemeye başladığı okul yaşına kadar -her şeyi canlı kabul eden- bir dünya görüşüne sahip olduğu için, Allah'ı büyük bir insana benzetmekten kurtulamaz. Bu yüzden çocukların "Allah nerede oturuyor? Allah'ın evi var mı? Allah'ı neden göremiyoruz?" gibi sorularını anlayışla karşılamalı, onlara kızmamalıyız.
Bazı anne ve babaların "Allah gökyüzünde oturur. Allah cennette oturur." şeklinde cevaplar verdiğini duyuyoruz. Allah mekândan münezzeh olduğu için, bu cevaplar İslam itikadına aykırıdır.
Çocukların en çok sordukları sorular "Allah nerede?", " Allah'ı niçin göremiyoruz?" sorularıdır. Bu soruya klasik cevabımız,"Allah'ın bizim gibi maddî bir varlığı yok. Bu yüzden Allah hiç bir yerdedir. Ancak, Allah'ın yarattığı varlıklar her yerdedir ve yarattığı bu varlıklardaki görünen güzellik, mükemmellik gibi özellikleriyle de her yerdedir." şeklinde olabilir.
Bir ailenin aktardığı şu örnek bizim de işimize yarayabilir:
O sıralarda çocukları baba ve anneye "Allah nerede, niçin göremiyoruz?" sorularını sormaktadır. Bir gün başka bir ilde oturan babaanne torunlarına özel bir su böreği yapar ve bir akrabalarıyla yollar. Su böreğini yerken babanın birden aklına gelir.
"Çocuklar, şimdi babaannemiz nerede?" diye sorar.
Çocuklar babaannenin oturduğu ili söylerler. Babanın,
"Bu börekleri kim yaptı ve yolladı bize?" sorusunu çocuklar,
"Babaanne!.." diye cevaplarlar. Baba yine sorar:
"Nerden biliyorsunuz onun yaptığını?"
"Çünkü bu güzel su böreğini babaanne yapıyor." diye cevap verir çocuklar. Baba burada şu yorumu ekler:
"Biz babaanneyi göremiyoruz gözümüzle. Ancak onun yaptığı bu börek yoluyla onu tanıyor ve biliyoruz. Ayrıca o İstanbul'da olmasa da, yaptığı börekle şimdi bizim yanımızda. Yaratıcımızı da gözümüzle göremiyoruz. Ancak yaratmış olduğu çiçeklerle, rüzgârla, çilekle bizim yanımızda O da."
Allah'ın çok büyük olduğunu, bizim O'nu göremeyecek kadar küçük olduğumuzu söyleyebiliriz. Allah bizi görüyor, fakat biz O'nu göremiyoruz. Tv de görünenleri biz görürken, onlar bizi göremiyorlar. Vazifemiz Allah'ı görmek değil, bilmek, tanımak ve sevmektir. Sevdiğimiz her şeyi O verdi bize. Öyle ise O'nu çok sevmeliyiz. O'nu sevdiğimizi göstermek için, O'nun istediklerini yapmalıyız., O'nun istediği gibi olmalıyız, yani Peygamberimiz (asm) gibi...Kim o? Allah'ın elçisi, O'nun en çok sevdiği insan. Çocuğun merakını, nazarını Peygambere çevirirsek, O'nu düşünmesini temin edersek işimiz daha da kolaylaşır. O'nun gibi yaşadıkça Allah bizi sevecek, daha sonra (öldükten sonra) kendisini bize gösterecek.
Çocukların sıkça sordukları diğer bir soru da "Allah Nasıl Bir Varlık?"
"Nasıl" sorusu iki farklı anlamı ima eder. İlkimaddî varlık anlamındadır. Büyük-küçük, uzun-kısa gibi. İkinci anlam ise o varlığın hususiyetlerini ima eder.
Allah maddi bir varlık olmadığı için, maddi varlıklar için geçerli olan özellikleri olamaz. Bu aynen bu şekilde çocuğa aktarılabilir:
İkinci anlamdaki Allah'ın nasıl bir varlık olduğu ise çocukların gerçek ihtiyaç duyduğudur. Çocuğun duygularını sadece"Bir Allah var. Her şeyi O yarattı."  şeklindeki bir yaklaşım tatmin edemez. Yaratıcı öyle bir yaratıcıdır ki: Rahmetli, şefkatli, hayatı ve ölümü veren, rüzgârı harekete geçiren, ölen kuşunu cennete yollayan, güzel, mükemmel yaratan, adaletli, anlamsız iş yapmayan, insanı çok seven ve değer veren, kocaman her şeyi, küçücük her şeyi yaratan, hamam böceklerini, yılanları, fareleri, koyunları en güzel ve en biçimli şekilde yaratan, annenin kalbine kek yapma isteği koyan, anneye güzel yemekler yapma ilhamı veren, insanların iyiliğini isteyen bir Yaratıcıdır.
Yaratıcının nasıl bir varlık olduğu her fırsat değerlendirilerek anlatılabilir.
"Rabbimiz ağaçları ne güzel yaratmış, demek ki O çok güzel,"
"Kediye süt verme isteği koyuyor içimize, ne kadar şefkatli O,"
"Bulutları ne kadar düzenli yaratıyor. Ne kadar adaletli",
"İnsanların elinin değmediği her yer ne kadar temiz, O Kuddûs olmalı" gibi.
Çocukların Allah'ın maddî varlığına ait sorularında ısrarcı olmalarının bir nedeni, çocuğa özellikleriyle Allah'ın nasıl bir varlık olduğunu anlatmaktaki eksikliktir. Eğer bu eksiklik giderilirse, çocuklar, "Allah'ı neden göremiyoruz, maddî olarak nasıl bir varlık"şeklindeki sorularında ısrarcı olmayacaktır.
Çocuk doğruyu yanlışı fark edene kadar ailesi tarafından yönlendirilmeli ve eğitilmelidir. Eğitimi ileride doğruyu seçmesine yönelik olmalıdır. Çocukluğunda hiç dini eğitim almamış bir kızdan, yirmi yaşında örtünmeyi seçmesini beklemek zordur. Çocuk bu yönde eğitilmeli, ama bunu yaparken nefret ettirmemeye azami gayret etmeli ve sevdirerek gerekli eğitimi vermeli...
 Çocuğun Dini Eğitimi Ne Zaman Başlar ?
Çocuk terbiyesi çocuğun doğumundan önce başlayan, peder ve validenin ortak bir misyonuyla kendilerinin vefatlarına kadar devam eden oldukça uzun bir zaman dilimine ihtiyaç duyulan bir süreçtir.
Bu konuda örnek göstermemizi istediğiniz Bediüzzaman Hazretleri en önce kendi anne ve babası tarafından doğumundan önce terbiye edilmeye başlanmıştır. Validesi ona hamile olduktan sonra abdestsiz yere basmamakta ve doğumundan sonra da abdestsiz onu emzirmemektedir. Pederi de aynı inceliği gösterip, geçim kaynağı olan büyükbaş hayvanlarını tarlaya götürürken, başkalarının bağ ve bahçelerinden ot yiyip rızıklarına haram bulaşmasın diye ağızlarını bağlamıştır.
Bu örnekte de görüldüğü gibi, doğumdan öncepeder ve valide en önce kendilerini bir terbiyeye tabi tutmuşlardır. Bir peder ve valide, çocuğunun doğumundan önce kendi ibadet hayatına çeki düzen vermeli, kötü alışkanlıklarından vazgeçmeye azmetmelidir. Unutulmamalıdır ki çocuğun doğumundan sonraya bırakılacak bir iş değildir. Bir çocuk hayatı boyunca öğrenip öğreneceklerinin hemen hemen yarısını bir ile beş yaş arasında öğrenmektedir. Bu döneme ailenin iyi hazırlanması gerekir.
Çocuk terbiyesinde diğer bir önemli hususu Bediüzzaman Hazretleri şöyle ifade etmektedir:
“… bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdetâ gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve validesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevi belâ olur. Âhirette de onlara şefaatçi değil, belki dâvâcı olur: 'Neden imanımı terbiye-i İslâmiye ile kurtarmadınız?..'... ”(Emirdağ Lahikası-I, Yirminci  Mektup)

 Çocuk Ruh Sağlığı Açısından Din Eğitimi
Psikolog Antonie Vergote, "Din Psikolojisi" isimli eserinde, çocukların doğuştan din duygusuna sahip olduklarını söyler. İnsan sadece etten, kemikten ve kandan ibaret maddî bir varlık değildir. Onu diğer canlılardan ayıran doğuştan sahip olduğu ruh ve duygu zenginliğidir. İnsan sosyal bir varlıktır. Sevmek, sevilmek, bir inanca sahip olmak, kendisini değerli ve güçlü hissetmek ister. Bu da ancak bir aileye, bir topluma, bir vatana ve bir dine bağlı olmakla mümkündür.
Kuralsız toplum yoktur. Bir toplumu ayakta tutan kurallar bütününe hukuk diyoruz. Hukukun olmadığı yerde anarşi, kargaşa ve kaba güç vardır. Hırsızlığı, haksız kazancı, zayıfı ezmeyi, adam öldürmeyi, kısacası cana-mala-namusa tecavüzü yasaklayan hukuk maddeleri kaynağını dinden almaktadır. Allah'ın elçisi bütün peygamberler bu kuralları insanlara bildirmek ve toplum düzenini sağlamak için gönderilmiştir. Helâl-haram, sevap-günah kavramlarını kullanmadan, yani dinî kaynaklara başvurmadan çocuklara ahlâkî davranışlar kazandırmamız çok zordur.
 Çocuklarımıza Allahı Nasıl Anlatacağız?
Çocuklar, hikaye ile anlatılan konuları daha kolay ve daha istekli öğrenirler. Allah'ı ve sıfatlarını öğretirken Lokman (a.s.) ile oğlu arasında geçen konuşmaları hikaye şeklinde anlatabiliriz. Çocuklarımıza Peygamberimizi (asm) anlatırken, çocukları ne kadar çok sevdiğini, torunları Hz. Hasan ve Hüseyin Efendilerimizden ve kızı Fatıma anamızdan örnekler vererek anlatabiliriz. Meselâ, Sevgili Peygamberimiz ve Hz. Ebu Bekir hicret için Sevr mağarasına gizlendiklerinde yaşanan örümcek ve güvercin mucizesi hikaye suretinde anlatılıp burdan da hayvan sevgisine ve onları yaratan Allah sevgisine geçilebilir.
Lokman (as)'ın oğluna yaptığı öğütlere baktığımızda ilk sırada "Allah'tan başka ilâh yoktur." inancının geldiğini görüyoruz:
"Hani Lokmân oğluna öğüt vererek şöyle demişti: 'Yavrum! Allah'a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.' "(Lokman, 31/13)
Biz de, bu âyetten hareketle, çocuklarımıza Allah'ın büyüklüğünü anlatacağız. "Kâinatı, güneşi, yıldızları, ayı, dünyayı ve üzerindeki bütün canlıları yaratan O'dur. Dünyanın en güçlü kralına da, küçücük sineğe de can veren O'dur. Allah'tan başka ilâh yoktur. İbadete ve duaya lâyık ancak O'dur. Ancak Allah'ın önünde eğilir (namaz kılar) ve gücümüzün yetmediği şeyleri O'ndan isteriz. Eğer Allah'ı unutur, mal, para ve makam elde etmek için başkalarının önünde eğilirsek Allah'a ortak koşmuş, büyük bir haksızlık yapmış oluruz."
 "(Lokmân öğütlerine şöyle devam etti:) "Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden)hakkıyla haberdar olandır."(Lokman, 31/16).
Biz de Lokman (as) gibi, çocuklarımıza Allah'ın yaptığımız her şeyi gördüğünü, aklımızdan ve kalbimizden geçen en gizli duyguları bildiğini, O'ndan hiçbir şeyi gizleyemeyeceğimizi, iyi şeyler yaptığımızda çok hoşuna gideceğini ve bizi seveceğini anlatmalıyız.
Sonraki âyetlerde, Lokman (as) öğütlerine devam eder:
 "Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir. Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!" (Lokman, 31/17-19).
Bu âyetlerde hem Allah'a, hem de O'nun yarattığı insanlara karşı görevlerimiz sıralanmakta; adabı muaşeret kurallarının bir özeti verilmektedir. Bunları çocuklarımıza anlatırken, kelime ve açıklamalarımızı onların yaşına ve anlayışına göre seçmemiz gerekir.
 Sorulara Çocuk Mantığı ile Yaklaşmalıyız
Çocukların her konudaki sorularına cevap verirken yetişkin mantığı ile değil, çocuk mantığı ile düşünmeliyiz. Yapacağımız küçük bir hata onların zihinlerini karıştırmaya yetecektir. Çocuklar dört yaşına kadar benmerkezci bir düşünceye sahiptir. Canlı cansız ayırımı yapamazlar; onlara göre her şey canlıdır. Bu sebeple masallarda geçen olayların tamamına inanırlar, uydurma olduğunu düşünmezler.
Okul öncesi eğitimde masalların ve dinî hikayelerin rolü büyüktür. Masal kahramanlarının şahsında doğru davranışları öğretmek kolaylaşır. Çocuk kendisini kahramanın yerine koyar, onunla özdeşleşir.
 Çocuklarımızı İbadete ve Duaya Nasıl Alıştırabiliriz ?
Sembollerle düşünme, yani soyut düşünce tam gelişmediği için, çocuklar yedi yaşına kadar her şeye inanırlar. Dört yaşındaki bir çocuk için imkânsız diye bir şey yoktur, her şey mümkündür. "Dün gece, sen uyurken, gökten bir yıldız indi; seni öpüp gitti." deseniz hemen inanır, bunun mümkün olamayacağını düşünmez.
Dört yaşındaki çocuklara ibadetler ve dua çok ilginç gelir, bizi taklit etmeye çalışırlar. Bizimle birlikte namaz kılmak, dua etmek, oruç tutmak, camiye gitmek çok hoşlarına gider. Yemeklerden önce ve sonra Allah'a verdiği nimetlerden dolayı sesli olarak şükretmek, çocuklarımizdan birine yemekten önce besmeleyi varsa diğerine de hamd etmeyi hatırlatma görevini vermek, namazlardan sonra yine sesli olarak dua etmek; kendimiz, eşimiz, aile büyüklerimiz ve çocuklarımız için iyi dileklerde bulunmak yavrularımız üzerinde büyük tesir bırakır ve onları Allah'a yaklaştırır.
Küçük çocukların dil ve zihin gelişimi henüz yeterince olgunlaşmadığı için, soruların amacını tam olarak ifade edemezler.
 Korkutarak Değil, Sevdirerek Eğitmeliyiz
Çocuklar dört-beş yaşına kadar rüya ile gerçeği birbirinden ayıramaz, düşüncelerin ve hayallerin gerçekleşebileceğine inanırlar. Kardeşini kıskandığı ve içinden ölmesini arzuladığı zaman, bunun gerçekleşeceğini düşünerek korkar, suçluluk duygusuna kapılır.
Çocuğun yaramazlığından bıkan bir anne,"Beni çok üzüyorsun, bir gün üzüntüden öleceğim." diye yakınsa veya "Allah annelerini üzen çocukları sevmez, cehenneminde yakar."diye korkutsa, çocuk bunun gerçekleşeceğini zannederek paniğe kapılır.
Çocuklara din eğitimi verirken, çoğu aileler farkında olmadan korku objesini kullanırlar.
Bir eğitim yazısında "Çocukları Dinsiz Yapmanın Yolları" başlığı altında şu tavsiyeler yer alıyordu:
" Zorla dua ezberletin, ezberleyemediği zaman cezalandırın.
" Yaramazlık yaptığı zaman Allah'ın onu cehennemde yakacağını söyleyerek korkutun.
" Din adamlarını, dindar akrabalarınızı ve komşularınızı çekiştirin, yaptıkları hataları sayarak gözden düşürün.
Salzman, çocuklarına söz geçiremeyen beceriksiz bir annenin hikayesini anlatırken de şöyle der:
"Bu ahmak kadın çocuklarını üç şeyle korkutarak sindirmeye çalışırdı: Öcü, baba ve Allah. Çocukları yatmaya zorlamak için,
- Yatın çabuk, kapatın gözlerinizi, yoksa öcüler gelir sizi yer, derdi. Yaramazlık yaptıkları zaman,
- Allah annesini üzen çocukları cehenneminde yakar, diye korkuturdu. Bir suç işleyen veya yalan söyleyen çocuğu tehdit eder,
- Baban akşam gelsin görürsün sen, temiz bir dayak ye de aklın başına gelsin, derdi."
Çocuk eğitiminde davranışlarımız sözlerimizden daha etkilidir. Namaz kılacağı zaman çocukları odadan dışarı çıkaran anne babalar var. Camide çocuk azarlayan ve dışarıya kovalayan yaşlılar görürsünüz. Sebebini sorduğunuzda, "Yaramazlık yapıp namazımızı bozuyor." derler. Davranışlarıyla çocukları dinden soğuttuklarının farkında değildirler.
Rabbim yar ve yardımcımız olsun.
 PSİKOLOJİK DESTEK EKİBİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Son Eklenen