2 Mayıs 2019 Perşembe

Çocukların Cinsel Organıyla Oynaması

*SORU 1:*
Bizim problemimiz 7 yaşındaki oğlumuzun  cinsel organıyla oynuyor olması. Bunun uygunsuz bir davranış olduğunun farkında ki, biz yanında yokken yapıyor. Bu yüzden genelde yalnız kalmak istiyor. Bunu herhangi bir yerde görerek mi yaptığını sordum. “Hayır, sadece hoşuma gidiyor” dedi.

*SORU 2:*
6 Yaşındaki oğlum strese girdiği zaman cinsel bölgesini kaşımaya başlıyor. Niçin yapıyorsun diye sorduğumuzda istemsiz yaptığını söylüyor. Şimdi anaokuluna başlayacak ne önerirsiniz?

*CEVAP:*

*Çocukların Cinsel Organıyla Oynaması*
Çocuğunun cinsel organıyla oynadığını gören anne babalar paniğe kapılıp ne yapacaklarını nasıl tepki vereceklerini bilemiyorlar. Ebeveynler kimi zaman en doğru tepkiyi bulmak için araştırma yapıyor, kimi zaman durumdan utanıp yok sayıyor, kimi zaman çocuğu cezalandırıcı bir tutum sergiliyor, bazı durumlarda ise çocuk erkekse bu konuda gülüşmeler şakalaşmalar olabiliyor.
Cinsel organıyla oynama ve ya çocukluk çağı mastürbasyonu olarak adlandırılan bu durum, aslında çoğunlukla çocuğun raslantısal olarak haz aldığını keşfettiği ve sonrasında devam ettirdiği bir davranış. Keşif durumunu fiziksel etmenler, dış uyaranlar ve tabiki merak tetikliyor.
Sebepleri rastlantısal, psikolojik ve çağrışım yoluyla meyil şeklinde üçe ayırabiliriz.

*1.* Rastlantısal olarak gelişen durumlar da, çocuk farklı sebeplerle elini cinsel organına götürüyor ve aslında hiç farkında olmadan uyarılma gerçekleşiyor ve bunu farkettikten sonra davranış istemli bir şekilde devam edebiliyor. Bu rastlantısal durumları şöyle sıralayabiliriz:
*A.* Genital bölgenin iyi temizlenmemesi ile oluşan rahatsızlık hissi ve kaşıntı,
*B.* Alerjik durumlar ve benzeri deri hassasiyetleri,
*C.* Dokusu veya beden ölçüsü nedeniyle rahatsızlık hissi veren iç çamaşırları ve kıyafetler çocukların fiziksel olarak cinsel organıyla oynamalarına sebep olabiliyor.
Çocuğa verilen tepkiler de bu durumu tetikleyebiliyor.

*2.* Çağrışım yoluyla meyil oluşturabilecek sebepler: Çocuk bilinçli ya da bilinçdışı onun merakını tetikleyecek durumlarla karşı karşıya kalıp uyarılma hali yaşayabilir ve bunu sonrasında istemli olarak kendisi devam ettirmek isteyebilir. Bunlara örnek olarak;
*A.* Aşırı titiz bakım veren kişilerin genital bölgeyi aşırı düzeyde temizlemek suretiyle uyarmış olmaları,
*B.* Araba koltuğunda ya da mama sandalyesinde bulunan emniyet kemerinin çocuğu uyarması,
*C.* Çocuğun bu davranışı yapan bir akranını model alması,
*D.* Bir yetişkinle banyo yapması,
*E.* Mahremiyete uygun olmayacak şekilde bir yetişkinle birlikte uyuması,
*F.* Anne ya da babayla eş ilişkisine benzer bir ilişkinin olması, çocukta uyarılma halini tetikleyebilir  ve çocuk cinsel organındaki bu uyarılma halini sonrasında yine aynısı olacak mı acaba diyerek kendisi deneyebilir.

*3. Psikolojik sebepler:*
*A.* Bazen çocuklar kaygıları ile başedebilmek için veya kendisine ayrı bir uyaran oluşturabilmek için bu davranışı yapabilir. Bu alanlar ile ilgili sorun düşünülüyorsa nedene uygun davranmak mantıklı olacaktır.
*B.* Kontrolsüz bir şekilde çocuğu uzun süre yalnız bırakmak yani ebeveyn ilgisizliği de çocuğu bunu yapmaya itebilir.
*C.* Huzursuz aile ortamı da çocuğun aşırı şekilde kaygı yaşamasına ve kendi problemleriyle meşgul anne baba çocuğu yalnız bırakmak suretiyle bu davranışın ortaya çıkmasına sebep olabilirler.

*ÖNERİLER:*
Çocuklardaki merak duygusu ve yeni şeyler keşfetme heyecanı çocuğun gelişimi için oldukça sağlıklı bir durum. Hiç bir durumda amacımız çocuktaki merak duygusunu söndürmek olmamalı. Yaşamını sürdürmek amacıyla dış dünyayı tanıma güdüsüne sahip her canlı gibi insanlar da ilk olarak kendi bedenlerini keşfetmeye ve ellerini kullanmaya başlar. Oyuncaklarına uzanması onları tutması, atması bunlara birer örnektir. Büyüdükçe kendi bedenini merak etmesi ve genital bölgesine dokunduğunda da haz duyması oldukça normal ve sağlıklı bir durumdur.  Çocuklar oyunlarında nasıl yapıp bozup yeniden yaparak eğleniyorlarsa bedeni ile de aynı oyunu oynayabileceğini düşünebilirler. Böyle yaparsam yine aynısı olacak mı sorusuna yanıt arıyor olabilir.
Bu konuda çok önemli bilinmesi gereken bir durum vardır. Hiç bir zaman çocukluk dönemi masturbasyonu ile yetişkin cinselliğinin karıştırılmaması gerekir.  Çocukların bu davranışlarına yetişkin cinselliği ile ilgili anlamlar yüklemek çok yanlıştır. Çocuk açısından özellikle normal toplumsal ahlaki değerlerin daha henüz oturmadığı 6 yaş öncesinde bu davranışın pek çok farklı alanda yapılması normal olarak değerlendirilebilir.  Bu konuda en çok üzerinde durulması gereken konu bu sürecin yetişkinler tarafından anlamlandırılması ile ilişkilidir. Her ne kadar davranışlar genital bölgeye yoğunlaşmış olsa da çocuk açısından değerlendirildiğinde bu; saçını kaşımak, parmağını emmekten farklı bir durum değildir. Çocuklar bu davranışlarında 12 yaşına kadar cinsel birleşmeyi düşünmezler. Onlar açısından bu davranışın toplumsal kurallar çerçevesinde anlaşılabilmesi ise 6 yaşından sonra olmaktadır.
Ayrıca çocuk bunu yaparak kendi biyolojik, psikolojik ya da toplumsal gelişimine herhangi bir zarar vermemektedir. Asıl zarar bu durumla karşılaşıldığı zaman verilen tepkilerle ortaya çıkar. Verilen tepkinin şiddetine göre çocuğun suçluluk duymasına, korku hissetmesine, yalan söylemesine ve gizli gizli birşeyler yapmasına sebebiyet verebilir. Belki bir iki denemeden sonra sönecek bir davranışın pekişmesiyle çocuğun kendine fiziksel zarar vermesine bile sebep olabilir. Bazı durumlarda da çocukluk yıllarında yaşanmış olumsuz bir olayın yetişkinlikteki cinselliği etkilediği görülmüştür.
Çocuğun bunu gelişimsel süreç içinde merakından ya da kendini tanımak için yapması normal kabul edilmekle birlikte, kendine zarar vermesini önlemek için bu davranış engellenmek istenebilir. Çünkü kimi zaman kullanılan başka materyaller ya da sürtünme çocuğun cinsel organına fiziksel olarak zarar verebilir. Ayrıca doğru destek ve doğru müdahele olmadığında bazen çocuklar bu davranışı aşırı sıklıkta sergileyebilir. Bunun sonucunda aşırı yorgunluk belirtisi, terleme ve yuvadaki etkinliklerden mahrum kalma olabilir. Tıpkı tuvalet eğitiminde olduğu gibi cinsellikle ilgili ilk yıllarda kazandırılması gereken en önemli konu bedenimizin özellikle cinsel bölgelerimizin ve cinsellikle ilgili süreçlerin mahrem ve bize ait olduğudur. Burada temel amaç çocuklarımızı dış tehlikelere karşı ürkütmeden koruyup kollayabilmektir.
Anne babalar kızma cezalandırma ya da üzerine şaka yapma gibi çocuğun davranışının ilgisini çektiğini gösteren tepkiler vermemeli. Çocuğu utandırmamalı. Çocukları uzun saatler boyunca ilgisiz bırakmamalı. Çocuğun cinsel organıyla genellikle ne zaman oynadığına dikkat etmeli: Odada yalnızken, televizyon karşısında, bir konuda ısrar ettiğinizde. Bu zaman dilimlerinde çocuğu meşgul edecek etkinlikleri anne babalar konuşup planlamalı. Durumu tetikleyen anne baba davranışları ortadan kaldırılmaya ya da değiştirilmeye çalışılmalı. Örneğin genellikle bu davranış uyku öncesi sergileniyorsa uyku saatleri biraz ötelenebilir, böylece çocuk çok uykusu geldiği için yatar yatmaz uyuyacaktır. Anne babalar bu konu üzerine uzun konuşmalar yapınca hemen çözüleceği düşünülmemeli. Onlar daha çocuk, davranışı unutturmak en kolay çözüm. Bu nedenle ödül veya ceza yöntemlerine başvurmamalı. Ebeveynler kendi endişelerini yatıştırmalı ve çocukların yaş gelişim özelliklerine dair bilgi dağarcığını artırmalı.
Eğer çocuğun bunu kaygısıyla başetmek için yaptığını düşünüyorsanız, kaygılandığı durumları tespit edip çocuğunuzun yeniden kendini güven ortamında hissetmesini sağlayabilirsiniz. Anne babaların çocukları üzerinde çok güçlü bir telkin etkisi vardır. Eğer o güne kadar çocuğunuz üzerinde güven sarsıcı birşey yapmadıysanız sadece konuşarak bile onun güvende hissetmesini sağlayabilirsiniz. Daha derinlerde bir kaygı ya da başetmekte zorlandığı birşey olduğunu düşünüyorsanız bunu mutlaka bir uzmanla konuşmalısınız.

Bu meselede önemli bir konu, hayatın planlanması ve pek çok etkinlik ile doldurulması çok işe yarar. Hayat boşluk kabul etmez. Spor, sanat, eğlence, oyun, hobiler, kitap okuma, ev işlerine yardım, kardeşleriyle ilgilenme, ders çalısma, uyku, televizyon, bilgisayar, gezmek, konuşmak ve dinlenmek konularında öyle planlamalar ve faaliyetler olmalı ki çocuğun hayatında boşluklar olmamalı. Anaokuluna gitmesi onu büyük oranda olumlu etkileyecek. Çoğu sorun kolayca yok olacak. Çünkü orada ciddi bir planlama ve meşgul etme var. Bunu yapmak zorundalar. Çünkü hem görevleri hem de bunu yapmasalar çocuklarla baş edemezler. Aileye düşen bu yoğunluğu ve disiplini  değişik bir şekilde evde de devam ettirmektir.
Sebebi ne olursa olsun çocuğunuzun bu davranışını gözlemleyin ve eğer bu davranış onu oyun oynamasından alıkoyuyor, arkadaşlarının yanına gitmek istemiyor ve sık sık bunu yapmak istiyorsa yine bir uzmandan yardım isteyin.

*PSİKOLOJİK DESTEK İNSİYATİFİ*

1 Mayıs 2019 Çarşamba

Süreci Ergenlikteki Çocuğa Nasıl Anlatabiliriz?

*SORU:*
Ergenlik döneminde bir evladım var.
TR' de uzun müddet saklandıktan sonra ailecek çıkmak nasip oldu. Yaşadıklarımızı çıkana kadar hissettirmemeye çalıştık. 
Ne zaman ki TR'den çıktık, sorunlar başgöstermeye başladı. 
Daha çok dini konularda bu kendini gösterdi. 
Niye bunlar başımıza geldi?
Bizler doğru insanlarız? 
Bu sorulara cevap vermeye çalışıyoruz.
Fakat kendisi kabullenmek istemiyor. Bu tip sorular kendisini çok yoruyor. Neler tavsiye edersiniz?

*Cevap:*
Bu soru dini bir boyuta sahip olmakla ve dini bir perspektifle ifade edilmekle beraber özünde bir kaç yıldır devam eden çok boyutlu, hayata doğrudan etki eden, sosyal soykırıma maruz kalma yaşantısının ve türevlerinin sebep olduğu ruhsal travmanın dışa vurulmasıdır.
Her ne kadar ifade edilme biçimi öfke, sorgulama, beklentilerin gerçekleşmemesi sonucu oluşan hayal kırıklığını gösterse de
“Neden bunları yaşıyoruz? Bizler iyi insanlarız, Allah neden bizlere bunları yaşatıyor?” gibi sorular aslında sorunun uzun süredir devam ediyor olması, fiili travmatik yaşantılardan kaynaklanıyor olması; sadece mental veya dini açıklamalar getirilmesi (“Dünyanın bir sınav yeri olduğunu, asıl yerin diğer dünya olduğunu” vs...) yaşayanın bu sorunla başa çıkması için yeterli olmayabilir. Şüphesiz mental/dini açıklamalar da gerekliliktir ancak soyut düşüncesi gelişmemiş bir çocuk için yeterli değildir. Sorun özünde birinci derecede soyut düşünceden, nazari bilgiden kaynaklanmayıp somut süreçten/travmatik yaşantılardan kaynaklandığı için sorunla başa çıkmak için sorunun cinsinden bir süreçle/yaşantıyla/amelle başa çıkmaya çalışmak ve bunu nazari bilgiyle desteklemeye çalışmak daha isabetli olacaktır. 

Bunun için üç boyutlu bir çözüm/başa çıkma yolu takip edilebilir.

*1. Olan nedir?*
Durumu bütün boyutlarıyla tanımlamak, açıklamak, anlaşılır kılmak.

*2. Neyin olmasını istiyoruz?*
Mental tutum ve yaşantı anlamında neyin olmasını, neyin değişmesini istiyoruz, amacımız ne? Amacı anlaşılır ve somut ifadelerle belirlemek.

*3. Olmasını istediğimiz şey nasıl olacak?*
Olmasını talep ettiğimiz amaçlar nasıl gerçekleşecek, süreci ve kullanılacak enstrümanları belirlemek.

*1. Olan nedir?*

Olay/süreç korku, dehşet veya çaresizlik hissine neden olmuşsa, olayda/süreçte kişinin kendisinin veya yakınının ölüm veya yaralanma tehlikesi (doğal afetler, kazalar vs.) veya hapis yatmak, malını mülkünü-işini kaybetmek, saklanmak, hicret etmek zorunda kalmak, aile fertleri olarak cebri olarak ayrı mekanlarda-ülkelerde yaşamak zorunda kalmak, Yunanistan'da veya mülteci olarak gidilen ülkelerdeki kamplarda uzun süre beklemek, mülteci olarak bulunulan yerlerde ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmek, yeni yaşam ortamına uyum sağlamada olağandışı sıkıntı yaşamak (insan eliyle maruz kalınan) travmatik olaylar/süreçler/yaşantılar olarak tanımlanabilir.

*Travmanın Çocuklar ve Gençler Üzerindeki Etkileri*

*_5 yaş ve altı çocuklarda belirtiler_*

• Korku belirtileri gösterme
• Ebeveyn veya bakıcıya sarılma
• Ağlama, çığlık atma veya sızlanma
• Amaçsızca hareket etme ya da hareketsiz halde durma
• Başparmağını emme veya yatak ıslatma gibi daha küçük yaşlarda yaygın olan davranışlara dönüş

*_6-11 yaş arası çocuklarda belirtiler*_

• Arkadaşlara, aileye veya eğlenceli etkinliklere ilgisini kaybetmek
• Kabus görmek veya başka uyku sorunlarını yaşamak
• Sinirlerin bozulması, rahatsız edici veya öfkeli olmak
• Travmatik yaşantılardan önce sahip olduğu inançları, değerleri sorgulamak
• Okul ve ev ödevlerle ilgili sorunlar yaşamak
• Fiziksel sorunlardan şikayet etmek
• Temelsiz korkular geliştirmek
• Olanlar konusunda kendilerini depresyonda, duygusal olarak uyuşuk veya suçlu hissetme

*_12- 17 yaş arasındaki ergenlerde belirtiler_*

• Travmatik olayı tekrar tekrar anımsamak, kabus görmek veya diğer uyku sorunlarını yaşamak
•Travmatik yaşantıyı anımsatan faktörlerden kaçınmak
• Uyuşturucu, alkol veya tütünü kötüye kullanım
• Kırıcı davranışlar, saygısız veya yıkıcı davranışlar sergilemek
• Travmatik yaşantılardan önce benimsediği inançları, değerleri, yaşam felsefesini sorgulamak
• Fiziksel şikayetlerde bulunmak
• Kendini yalıtılmış, suçlu veya depresyonda hissetmek
• Hobilere ve ilgi alanlarına olan ilgilerini kaybetmek
• İntihar düşüncelerine sahip olmak.

Kısaca çocukta veya ergenlerde aşağıdaki belirtiler varsa ve ilgili şkayetler altı haftadan daha uzun süreli devam ediyorsa;

*Çocuğunuz okul ve ödevlerle sorun yaşıyorsa
*Çocuğunuz travmatik yaşantıyı ve ona dair olumsuz hatıraları şikayet biçiminde dillendiriyorsa
*Travmatik stres belirtileri baş ağrısı, mide ağrıları veya uyku bozuklukları gibi fiziksel şikayetler olarak kendini gösterir, çocuğunuzda bunlar varsa
*Travmatik yaşantıdan sonra temel inançlarını, değerlerini, yaşam felsefesini sorgulama-inkar durumu gözleniyorsa
*Çocuğunuz arkadaşlarıyla ve aile üyeleriyle giderek daha az zaman geçiriyorsa
*Çocuğunuz intihar düşüncelerini dillendiriyorsa
*Çocuğunuz travmatik olayı hatırlatan uyarıcılardan, konuşmalardan rahatsız olup bunlardan kaçınıyorsa çocuğunuzun ruhsal travma yaşadığı kanaatine varıp bir uzmandan yardım talebinde bulunmalısınız.

*2. Neyin olmasını istiyoruz?*
Elbette istenen şey yukarıda belirtilen ve ruhsal travma belirtileri olarak görülen belirtileri ortadan kaldırmak veya en azından minimize edip çocuğun/ergenin kendi akranları gibi hayata angaje olmasını sağlamaktır. 

*3. Olmasını istediğimiz şey nasıl olacak?* 

Çocuklar ve ergenler, yetişkinlere göre travmatik yaşantılara karşı daha savunmasız ve kırılgan olmakla beraber, doğru destek ve rahatlatma ile aynı zamanda travmanın etkilerinden daha hızlı kurtulabilirler de. Travmatik yaşantılar doğru yönetildiğinde yaşayanlar için kendilerini geliştirmeleri için ciddi fırsatlar da sunabilir.

Bir çocuğun bir felakete veya travmaya tepkisi, ebeveynlerinin olaya olan tepkisinden/tutumundan büyük ölçüde etkilenebilir,( travmatik yaşantıyı, sürekli mazlumiyete-mağduriyete- kayıplara odaklanarak anıtsatmak-dillendirmek çocukları çok daha hassas ve kırılgan hale getirebilir bunun yerine travmatik yaşantıyı inkar etmeden veya hafife almadan nasıl kazanca ve fırsata çevrilebileceği, uzun vadede dil öğrenme, kaliteli bir eğitim alma, dünya vatandaşı olma gibi kazanıma çevirilebilecek faktörler öne çıkarılırsa çocuklar da buna göre pozisyon alır ) bu nedenle ebeveynin travma ve travmatik stres hakkında kendilerini geliştirmeleri önemlidir.

Aşağıdaki önerileri dikkate alarak çocuğunuzun duygusal bir dengeyi yeniden kazanmasına, dünyaya/hayata güvenini yeniden kazanmasına ve travmanın etkileriyle başa çıkmasına ve hayata yeniden angaje olmasına yardımcı olabilirsiniz.

*1. Medyaya maruz kalmayı en aza indirin*

Travmatik bir olay yaşayan çocuklar, yaşantıyı anımsatan yayınlara fazla maruz kalırlarsa (örneğin şu kadar kişi işten atıldı, bu kadar kişi tutuklandı, şunun malına mülküne el konuldu vs. gibi haberler) travmanın etkilerini derinleştirebilir.
Mümkün olduğü kadar çocuğunuzun yatmadan hemen önce haberleri izlemesine veya sosyal medyayı kontrol etmesine izin vermeyin ve çocuğunuzun tekrar tekrar rahatsız edici görüntüleri izlemesini önlemek için TV, bilgisayar ve tablet üzerindeki ebeveyn denetimlerini kullanın. 

*2. Çocuğunuzu meşgul edin/hayata angaje edin*

Çocuğunuzu travmatik stresden kurtulmaya zorlayamazsınız, ancak birlikte vakit geçirip yüz yüze konuşarak, televizyondan, internetten, oyunlardan ve diğer dikkat dağıtıcı şeylerden uzaklaştırarak iyileşme sürecinde önemli bir rol oynayabilirsiniz. Çocuklarınızın hissettiklerini anladığınızı onlara hissettirin, hislerini, kafalarındaki soru işaretlerini sizinle paylaşmaları için kendilerini güvende hissedecekleri bir ortam oluşturmak için özel çaba harcayın. 
Dürüst olun, paylaştığınız bilgileri çocuğunuzun yaşına göre uyarlamanız gerekirken dürüstlük de önemlidir. Çocuklar etkilenmesin diye olayları olduğundan farklı göstermek, önemli bir meseleyi önemsiz gibi aksettirmek faydadan çok zarar getirebilir.

*3. Fiziksel aktivitelere teşvik edin*

Fiziksel aktivite vücuttaki fazla enerji ve stresin atılmasına yardımcı olur, ruh halini iyileştirici etkide bulunur ve çocukların geceleri daha iyi uyumalarına yardımcı olabilir. Çocuğunuzun hoşlanacağı bir spor bulun. Basketbol, ​​futbol, ​​koşu, dövüş sanatları ya da kollarını ve bacaklarını hareket ettirmeyi gerektiren yüzme gibi aktiviteler, çocuğunuzun travmatik bir deneyim izleyen bu “sıkışmışlık-ezilmişlik” hissinden kurtulmasına yardımcı olur.

*4. Çocuğunuza sağlıklı bir diyet uygulayın*

Çocuğunuzun yediği yiyecekler ruh halleri ve travmatik stresle başa çıkma yeteneklerini etkileyebilir. İşlenmiş ve hazır yiyecekler, rafine karbonhidratlar ve şekerli içecekler ve atıştırmalıklar, ruh hali dalgalanmalarına neden olabilir ve travmatik stresin daha kötü hissedilmesine sebep olabilir. Bunun yerine, bol miktarda taze meyve ve sebze, yüksek kaliteli protein ve sağlıklı yağlar, özellikle de omega-3 gibi çocuğunuzun ruh haline olumlu etkide bulunabilir.
Yemek zamanında karın doyurmaktan daha fazlasını yapmaya çalışın. Ailenizin yemek için bir masa etrafında toplanması, çocuğunuzla TV, telefon ya da bilgisayarların dikkatini dağıtmadan konuşmak ve dinlemek için ideal bir fırsattır, bu fırsatı değerlendirin.

*5. Çocuğunuza güven duygusu verin*

Travma bir çocuğun dünyayı görme şeklini değiştirebilir ve dünyayı aniden çok daha tehlikeli ve korkutucu bir yer olarak algılamasına sebep olabilir. Çocukların hem yakın çevrelerine hem de diğer insanlara olan güvenleri zedelenebilir. Çocuğunuzun güvenlik ve emniyet duygusunu yeniden oluşturarak yardım edebilirsiniz.

Rutinleri (zamanı belirlenmiş düzenli aktiviteler) oluşturun. Çocukların yaşamında öngörülebilir bir yapı oluşturmak ve planlı zamanı belirlenmiş aktiviteler planlamak, dünyanın yeniden onlara daha istikrarlı görünmesine yardımcı olabilir.

Kendi stresinizi yönetin. Ne kadar sakin, rahat ve odaklanmış olursanız, çocuğunuza o kadar daha iyi yardım edebilirsiniz. Geleceğe dair planlar yapın ve bunları çocuklarınızla paylaşın. Bu durum travmatik yaşantılara maruz kalmış çocuklardaki geleceğin korkutucu, kasvetli ve tahmin edilemez olduğu duygusunu gidermeye yardımcı olabilir. 

Bu ve benzeri yollarla çocuklar-gençler mümkün olduğunca hayata yaşantılar yoluyla angaje edildiğinde kafalarındaki soru işaretleri nazari bilgilerle gidermeye çalışmak daha kolay olacaktır.

*PSİKOLOJİK DESTEK İNSİYATİFİ*

Çocuklarda Güven Duygusu

*SORU:*

-Eşim 32 aydır içerde ve çocuklarım annelerini de kaybetme kaygısı yaşıyorlar bu yüzden aşırı bağlanma ve kardeşler arası annenin sevgisini paylaşamama durumu söz konusu.
-Çocuklarımızın  güven duymaları için biz annelere tavsiyeleriniz nelerdir?

*CEVAP:*
(Öncelikli olarak geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.)

Çocuklar anne ve  babanın varlığı ile kendini güvende ve değerli hissederler. Anne ve babalarından ayrı kalmak çocukları çok derinden etkiler.  Üzücü, sarsıcı, güvenlik algısını tehdit edici  gibi travmatik olaylarla  karşılaşıldığında çocukların baş etme mekanizmaları desteğe ihtiyaç duyar. Ebeveyninden ayrı kalmak ( gözünün önünde tutuklanması, uzakta olması, haber alamaması, hapishanede olması..) çocuklar için yeterince zordur ve bu anlarda desteğe ihtiyaç duyarlar.

Çocuğun ebeveyninden ayrıldığı yaş, çocuğa süreç ile ilgili yapılacak açıklama için önemlidir. Burada genel olarak ifade edecek olursak, çocuklara karşı dürüst olmak, anne ya da babası ile ilgili en doğru bilgiyi vermek, çevreden gelecek olumsuz ya da yanlış bilginin önüne geçmek için son derece önemlidir. Çocuklar için düzen, güven vericidir. Belirsizlik, güvensizlik kaynağıdır. Bu açıdan rutinini devam ettirmesi son derece önemlidir. Örneğin, akşam yemeklerinin yine aynı saatte yenmesi, parka gitmeye devam edilmesi, koşullar uygunsa aynı okula devam etmek, kendi evinde yaşamaya devam etmek gibi… Çocuklar başlarına olumsuz bir şey geldiğinde bunun kendilerinden kaynaklandığını ve ebeveynin cezaevine girmesinin kendi yaptığı bir şey sonucunda olduğunu düşünebilir. Çocuğa bu durumun kendisiyle bir ilgisinin olmadığı açıkça anlatılmalıdır. Cezaevindeki ebeveynle iletişimini sürdürebileceği ortam oluşturulmalıdır. Sık sık mektup yazma, resim çizerek gönderme, telefonlaşma, görüş günlerinde ziyarette bulunma olanaklar ölçüsünde gerçekleştirilmelidir. Belli aralıklarla belirttiğimiz gibi ebeveynler, çocuklar için bir güven kaynağıdır, çocukların bu güvenden yoksun bırakılmaması gerekir.

Çocukların duygularını ifade etmesine olanak sağlayacak etkinlikler yapılabilir. Birlikte yapılan resim çalışmaları, yapılan resim hakkında duygu ve düşüncelerinin sorulması, dışarıda yapılan aktivitelere devam edilmesi, sık sık parka ve gitmekten keyif alınan  mekanlara gidilmesi gibi… Duyguların ve enerjinin dışa boşalımını sağlayan aktiviteler yapmaya özen gösterilebilir. Özellikle ebeveyn ile ilgili tekrar tekrar sorulan soruların sabırla aynı şekilde cevaplanması, ebeveyn ziyareti sonrası duyguları hakkında konuşabilecek zamanın ve ortamın oluşturulması önemlidir.Çocuklar için güven duygusu son derece önemlidir, çocuklara yerine getirilemeyecek, belirsiz sözler vermemeye gayret gösterilmeli ve net olunmalıdır. Etrafında kendisi gibi ebeveyninden ayrı çocuklar varsa onlarla birlikte aktiviteler düzenlenebilir, zaman zaman bir araya gelmeleri sağlanabilir.

Özellikle bebeklik ve çocukluk döneminde, çocukların ebevenyden uzak kalmaları kendilerine ve dünya ya karşı temel güven duygularını etkilemektedir. Gerekli ve yeterli destek sağlanamadığında çeşitli ruhsal problemlerin ortaya çıkmasına neden olur. Burada önemli bir nokta da çocuğa bakım veren diğer ebeveyn ya da yakınların ruhsal açıdan sağlıklı ve dayanıklı olmalarıdır. Yaşanılan süreçte karşılaşılan olumsuzluklarla baş etmekte zorlanılıyorsa muhakkak psikolojik yardım alınmalıdır. Hem bakım verenin hem de çocuğun psikolojik dayanıklılığı için bu son derece önemlidir.

*Anne, Babası ya da Her ikisi Hapishanede Olan Çocuklar İçin Neler Tavsiye Edilebilir?*

– Çocuklar alışılagelmedik bu durumla birlikte, duygularını ifade etmek, konuşmak ister. Bu konuda çocuklar kendilerini rahat hissetmelidirler.
– Özellikle 0-2 yas arasındaki bakıma muhtaç çocukların temel ihtiyacının giderilmesi için bir tek kişinin anne görevini üstlenerek, aynı kişinin tüm ihtiyaçlarını üstlenmesi çocuğun 0-2 yaş aralığında önemli ve temel ihtiyacı olan temel güven problemini daha az yaşamasına neden olur. Sürekli bakıcı değiştirmesi çocukta kaygı durumunu ciddi olarak artırmaktadır.
– Çocuklara dürüst olmak önemlidir. Çocukların yaş ve gelişimine uygun şekilde ebeveynlerinin nerede olduğu açıklanmalı, sordukları tüm sorular cevaplanmalıdır.
– Çocuğun her durum ve şartta düzene ihtiyacı vardır; düzenli bir yaşam çocuğu daha sağlıklı bir yaşama hazırlar.
– Çocuk için güvenlik önemlidir; çocuğa sunulan düzenli hayatla birlikte, çocuk güvenli bir yaşama hazır hale gelir. Çocuk gelecekte başına neler gelebileceğini bilerek yaşamını güven içersinde devam ettirir. Belirsizlik ve karmaşa çocukta davranış problemlerine neden olur.
– Bu nedenle ebeveyninin nerede olduğu, güvende olduğu, ne sıklıkla görüşebileceği, sağlığının yerinde olduğu ve tehlikeli bir yerde olmadığı ifade edilmesi gerekir.
– Çocuk ebeveynlerinin hapishanede neler yaptığını, gününü nasıl geçirdiğini, ne yediğini, arkadaşları olup olmadığını bilmek ister. Sorular ebeveynlerin güvende olduklarını bilmesi açısından önemlidir, sorular atlanmadan cevaplanmalıdır.
– Ancak, işkence vb. durumlarla karşı karşıya olan ebeveynlerin durumları asla bahsedilmemelidir.
– Ebeveynleriyle yüz yüze ve telefonla görüşmeleri çocuğun bu sureci en az hasarla atlatması adına önemlidir.
– Çocuk ebeveynleri özlediğinde ve görüşme imkanı olmadığında, ebeveynler için resim çizilip, mektuplar yazılabilir, onlar için hediyeler hazırlanabilir.
– Bu durumun kolay olmadığı unutulmayarak, her zaman olunandan daha fazla sabır göstererek çocuğunuzla birlikte bu sürecin daha kolay atlatılmasına yardımcı olunuz.
– Bu durumla baş edemediğinizi hissettiğinizde bir uzmandan yüz yüze yardım alabilirsiniz.

*Öneriler:*
Resim yapabilir. Günlük tutabilir, anne babasına ne anlatmak isteyip de anlatamadığı her şeyi yazmasını ve onlar geldiğinde onlara her şeyi bu şekilde anlatabileceğini söyleyin. Anne veya babasına mektup yazabilir.
Aile albümüne bakınız, beraberce konuşunuz. Anne babasının yanında olduğu ve onunla olmaktan çok mutlu olduğu, onu çok sevdikleri günleri yad ediniz.

*Özellikle küçük yaş çocukları için bir iki oyun önerisi:*
– Evde, yere renkli elektrik bantlarıyla kendi evinizi, hapishaneyi, okulu, sevdiği bir iki yeri, evi ile hapishaneyi bağlayan yolu çizin. Daha sonrada anne veya babayı anlatan oyuncakları hapishaneye, kendisini anlatan oyuncağı da evinize koyun. Bu şekilde araba ile hapishaneye gidin, anne/ baba ile konuşun( çocuk konuşsun) mümkün olduğunca yapılandırıcı ve iyileştirici olun. Mesela hapishanedeki anne/ baba ”seni çok özledim, seni çok seviyorum, mutlaka evimize döneceğiz, bir araya geleceğiz” gibi cümleler kurabilir.
– İmajinasyon yaptırtın. Mesela şimdi bir helikoptere bindik( yada sevdiği bir süper kahraman onu taşıyordur) yükseldik, yükseldik babanın olduğu yere doğru gidiyoruz. Ama bu helikopter görünmez bir helikopter. Hapishanenin önüne geldik kimse bizi göremiyor, tüm kapıları geçtik, şimdi babanın kapısındayız.. evet kapı açılıyor ve baban ve arkadaşlarını görüyoruz. Ne yapıyorlar?( çocuk cevaplasın), baban seni gördü çünkü sadece senin çok sevdiğin kişiler seni görebilir. Şimdi ne yapıyorsunuz?( çocuk cevaplasın) bu kısmı iyileştirici bir şekilde doldurun. Çocuk babasına söylemek istediği her şeyi söylesin. Söyleyemiyorsa babanın cebine mektup bırakıp çıkacaksın ve baban mektubu görünce çok mutlu olacak, ona ne söylemek isterdin deyip gözlerini açtırıp mektubu yazdırabilirsiniz.

*Son olarak:*
Çocuğunuzun anlayabileceği sözcükleri ve kavramları kullanmaya çalışın.  Ergenlik döneminde çocuğunuz varsa yaşadığı döneminde etkisiyle daha da fazla etkilenebilir ve tepkiselleşebilir. 3-6 yaş aralığında çocuklar için ise ebeveyninin  varlığı farklı anlam ifade eder. Bu dönem cinsel kimliğin seçildiği dönemdir. Bu nedenle çocuklar kendi cinsiyetinden birine ihtiyaç duyarlar. Eğer baba yoksa bu dede, dayı olabilir.

Ebeveyn den birini bir sebeple (boşanma ölüm veya ayrılık)  kaybeden çocuk diğer ebeveyne daha çok bağlanır. Onu da kaybetmemek için. Çocuğun bu konuda bilgilenmesi iyi olur. Annenin onu terk etmeyeceği, eğer bir sebeple ayrılsa bile tekrar geleceği hem söylenmeli hem de tecrübe etmesi sağlanmalıdır. Kriz planı da yapmak iyidir. Yani gelecek ile ilgili olumsuz bir durum olursa hastalık veya başka bir sebep ile anne veya babası olmaz ise çocuğa dedenin, teyzenin, halanın veya kim bakacak ise bilgilendirmek iyi olur. Belirsizlik en kötü durumdur. Yani "Endişe etme ben seninle birlikteyim. Zaten baban da yakında gelecek. Gelecek ile ilgili planlarımız bunlar." vs diyerek çocukların zihnindeki  belirsizlik en aza indirilmelidir.

Çocuklar babaları ile düzenli görüşüp durumundan haberdar olursa babaları dışarı çıktığında durumu telafi etmeleri de o derece kolay olur.

*PSİKOLOJİK DESTEK İNSİYATİFİ*

30 Nisan 2019 Salı

Evlilikte Sevgi ve Muhabbet / Mutlu Evlilik 2


(Not: Evlilikle ilgili gelen sorulara kısmi bir değerlendirme)
Eşimizi gerçekten ne kadar tanıyoruz/tanıyabiliriz. Bizim dışımızdaki canlı türleri kendi içlerinde alemlere ayrılırken (örneğin hayvanlar: kuşlar, balıklar, sürüngenler, etobur, otobur vs) insanlar neden ayrılmaz acaba? Veya her bir insan kendi başına bir alem midir? Bu koca alemi birkaç yılda ne kadar tanıyabiliriz? Yeni yeni tanıdığımız yönleri onun olumsuz yönde değiştiği anlamına gelir mi? Kabul edelim ki bir erkek ve bir bayan yaratılış itibari ile birbirinden doğu ile batı kadar uzaktır. Evlilik bu uzaklığı yakınlığa çeviriyor ve iki farklı alemi cem ediyor. Bu yüzden eşimizin bütün karakterini birkaç cümle içinde ifade etmenin sakıncası zaten burdan çıkıyor. Öncelikli olarak doğrusu ve yanlışları ile eşimizi doğru tanımaya çalışmak evliliğimizin birinci basamağı olmalı.
Kadın ve erkek; yaratılış, eğitim görme, kulluk mesuliyeti, vatandaşlık görevlerini yerine getirme gibi hususlarda eşit olsalar da yaratılıştan gelen bazı fizyolojik, psikolojik özellik ve kabiliyetler açısından eşit değildirler ve olamazlar da. Bu iki varlığı, bu konularda eşit görmeye çalışmak ve birbiriyle yarıştırmak ikisine de zulüm ve haksızlıktır. Yapılması gereken şey ise ikisini de kendi konumunda kabul edip şahsî, ailevî, içtimaî ve ebedî saâdetimiz adına ikisinden de istifade etmeye çalışmaktır.
Çocuğun üç ebeveyni vardır: Annesi, babası ve anne babasının ilişkisi...
Kişinin ailesi, onun “ demo ilişki yapısını ” gösterir. Ailesindeki rolü, annesinin ve babasının yapısı vs. Bu bağlamda eşinizi tanımak için ailesinin demografik yapısını da gözönünde bulundurmanız şarttır.
Her insan evliliğinde kendilik algısını sürdürecek kişiyi seçer. İşte bu noktada hiç kimsenin hayatımıza tesadüfen girmediği gerçeği de belirmeye başlar. Yıldırım aşkı, elektrik almak, kopamamak, sıkılmak, bunalmak… Tümü içsel şemalarımızla alakalıdır. Diğer yandan da farklı olan bize kaygı veriyor. Algımıza ters olan bize sıkıcı geliyor. Yani eşimizin kendi benliği ile bizim onu değerlendirme şemalarımız çok farklı oluyor. Aslında eşimiz öyle biri olmadığı halde kendisini haksız bir şekilde olumsuz bir şablona oturtabiliyoruz.
Bizim problem zannettiğimiz şeylerin farklılıklarımızdan kaynaklandığını bilmek ve bunu kabullenmek insanı rahatlatıyor ve her şeyde bir sevgi yoklamasına gitmekten alıkoyuyor.
Hem bayanlardan hemde baylardan gelen sorularda genelde problemi eşlerinde bulma sorunu var. Kadınlar, erkeklerin ilgisizlik ve sorumsuzluklarından yakınırken, erkekler kadınların çok konuşması, tatminsizliği ve memnuniyetsizliğinden yakınıyorlar.
Çiftlerin bir kısmı “ konuşamıyoruz ” diyorlar. Aslında sorun konuşamamaları değil, konuşmayı bilememeleri veya yanlış yöntemlerle çözmeye çalışmalarıdır. Evliliklerde ego savaşları, iletişimsizlik ve değişimi karşı taraftan bekleme problemleri de diğer önemli konulardandır.
İletişimi sağlam olanın ilişkisi sağlam olur. İletişim her problemi çözer. Eşlere tavsiyemiz iletişimi bırakmamaları. Kadın için ilgi, iltifat gördüğü, sevildiğini hissettiği evlilik iyi evliliktir. Erkek ise evlilikte tabiri caizse adam yerine konulmak ister. Karşılıklı bu ihtiyaçların giderilmesiyle iyi bir evliliğimiz olabilir.
Mutlu bir evlilik, doğru iletişimle sağlanır. Sorunsuz bekârlık olmadığı gibi sorunsuz evlilik de yoktur. Peygamber Efendimizin bile evliliklerinde yaşadığı bazı anlaşmazlıklar Kuran-ı Kerim'de yer alabiliyor. Kuran'ı Kerim neden bir evlilikteki anlaşmazlığa yer verme gereği duyuyor ciddi manada düşünmek gerekiyor. Evlilikte her zaman sorun çıkacaktır. Sorun çıkmasını engelleyemeyiz ama sorunların çözüm yollarını geliştirebiliriz. Tıpkı balık tutmayı öğrenmek gibi. İki taraf da iletişim kanalıyla her sorunu çözebilir. Evliliğin virüsü: bencillik, bağımlılık, kontrolcülük ve sorumsuzluktur. Bunların olmaması için ise saygı ve kabul gerekir.
Bir büyümüğüzün evliliğini sorunsuz sürdürmek için benimsediği dil oldukça önemli aslında. Eşime evlendiğim gün şunu söyledim. "Ben seni bilerek üzmeyeceğim. Ama insanım. Tabii ki eksiklerim ve hatalarım olabilir.  Bir olayda seni rahatsız eden bir şey olursa hemen söyle ve bana düzeltme fırsatı ve zamanı ver. Yoksa sonradan benim önüme getirme. Çünkü geçmişe gidip onu düzeltme imkanım yok. " Eşler karşılıklı olarak bu prensibi uyguladığı için evlilikleri yıllardır sorunsuz devam etmektedir. Ne olursa olsun eşimizin iyi niyetinden şüphe etmemeli ve kendi iyi niyetimizi ona hissettirmeliyiz.
 İyi bir iletişim için:
– Sorunlar konuşulurken tek bir sorun konuşulmalı. Geçmiş olaylar dökülmemeli.
– Sorunlar konuşulurken haklı olmaya değil, çözüm bulmaya odaklanılmalı.
– Eleştiri dili minimize edilmeli. Eleştirerek adam etme hatasına düşülmemeli.
– Başka kişiler sorunlara dâhil edilmemeli-anlatılmamalı.
– Sadece sorunlar için değil, normal zamanda da iletişim sürdürülmeli.
– Suçlama yerine, yaşanılan duyu+beklenti ifade edilmelidir.
Sevgi kendiliğinden doğmadığı gibi kendiliğinden de bitmez. Sevgiyi de aşkı da bitiren evlilik değil, eşlerdir. Sevginin sürdürülebilir olması için; saygı, sorumluluk, cinsellik, sohbet, sosyal yaşam ve ilgi gerekir. Bunlar sevgiyi besler ve ömür boyu sürmesini sağlar.
Yüksek beklentiler, eleştiri ve değersiz hissettirme, değiştirmeye çalışma, kök aileleri dâhil etme vs iletişimi engelleyen etmenler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sevgi matematiğini 5S + 1İ = SEVGİ (saygı, sorumluluk, seks, sohbet, sosyallik+ilgi) olarak formüle edebiliriz. Bu musluklar açık oldukça bir ilişkide sevginin bitmesini mümkün değildir. Çünkü sevgi zamanla oluşan, oluştuktan sonra da aynı kaynaklar sürdükçe gelişen ve devam eden bir aktarımdır.
Sevmek ve sevilmek, söz vermekle sürecek bir duygu değildir. Sevmek ve sevilmek, iki kişinin öncelikle iyi anlaşmasına bağlıdır. İyi anlaşmak ise iki kişinin birbirine saygı duyması ve birbirini olduğu gibi kabullenmesine bağlıdır. Saygı ise onun benliğini, sınırlarını, ona karşı sorumluluklarını bilmesine ve uygulamasına  bağlıdır. Birbirini anlayan, birbiriyle eğlenen, birbiriyle güzel zaman geçiren bir çiftin sevgiyi kaybetmesi mümkün mü?
CEVAP 2:
Eş seçimi ve iş seçimi bir insanın mutluluğunda çok önemli tercihlerdir. Çocuktan hoşlanmayan bir insan Çocuk Gelişimi okuyor. Ömür boyu ona olumsuz duygular oluşturacak bir durum. Konuşmaktan hoşlanmayan bir kişi psikolojik danışman olursa hem kendini hem de karşıdakini mutsuz eder. Çok dindar bir doktor biliyorum. İnsanlara yardım etmeyi sevmiyor. Ama doktor olmuş. Herkes arkasından söyleniyor. Adam yanlış meslek seçmiş. Adam kötü biri değil. Mühendis olsun. Makinalar ile cansız şeylerle ilgilensin. Doktorluk yanlış. Evlilikte öyle bir şey. Önce kendimizi tanıyıp sonra bize uygun kişiyi bulmak lazım. Daha kendini tanıyamamış kimseler eş seviyor. Çoğu zaman sonu hüsran. Kendini tanımadığı için en paralı meslek doktorluk. O zaman onu istiyorum dercesine en güzel veya en yakışıklı kişiyi istiyorum diyor. Benim bir akrabam var. Manken gibi güzel kızı var idi. Manken gibi güzel bir adam ile evlendi. Adamın ailesi de zengin. Bol çocukta yaptılar. Sonuç hüsran. Kadın da adam da çocuklar da perişan. Anlatılamayacak kadar kötü. Peki nerede hata yapıldı. İslami kaynaklara göre genel olarak evlenmek sünnet olsa bile bazı insanların evlenmesi haramdır. Çünkü bazı insanlar evlendiği zaman eşine ve çocuklarına zulüm edeceği kesin ise evlenmesi haramdır. Bazı insanın evlenmesi ise farzdır. Çünkü düzgün bir insan olarak evini geçindirebilecek ve ailesine zulüm etmeyecek, onları mutlu edecek birisi eğer evlenmediği zaman günaha girmesi kesin ise onun evlenmesi farzdır. Ben engelli çocukları bile ısrar ile evlendiren aileler biliyorum. Tabi sonuç anlatılamayacak kadar kötü. Eşlerin kendilerini tanıma süreçleri tamamlanmış ise evlenmek için adım atmaları doğru olacaktır. İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmessen, ya nice okumaktır. Ben de ekliyorum. Ya nice evlenmektir... 
Zaten evlilikte Hekimoğlu İsmail'in ifadesi ile çoğu sorunların kaynağı enaniyet sorunlarıdır. Yani Ene meselesini halledemeyen evlilikte sorun yaşar. Aslında bu insanlar çoğu kişi ile sorun yaşar ama eş dışındaki kimseler sürekli feda edilebilir. Ama eş, öyle değil. Bir ömür boyu sürekli seninle. Batı dünyasının bu konuda iyi yönleri olsa da kötü yönleri daha fazladır. Bizim kendi kaynaklarımızda bu konuda daha çok cevher vardır. Eşlerin kendilerini tanıdığını kabul edelim. Birbirini tanıma esnasında mantığı devre dışı bırakmak büyük sıkıntılara kapı açar. Bu konuda en büyük sıkıntı evlilikten sonra yaşanması gereken bazı şeyler evlenmeden yaşanmaya başlanır ise duygular o kadar kabarık olur ki mantık devre dışı kalır. Bu konuda ABD de yapılan araştırmada evlilik öncesi veya nişanlılık döneminde cinsel birliktelik yaşantısı olan çiftlerin daha çok boşandıkları tespit edilmiştir. Bu konuda çiftlerin evliliğe kadar kendilerini birliktelik hayatı açısından istikbalde eşleri olacak kişiye saklamaları çok yerinde bir davranış olacaktır. Cinselliğin serbest yaşandığı Fransa'da bile gerçek mutluluğu arayan kadınlar geçmiş hayatlarını bir kenara bırakıp bugünden sonra eşimi bulana kadar kimse ile beraber olmayacağım şeklinde söz verip ikinci bakirelik kavramı ortaya çıkmıştır. Dünyaya bakış ve inanç noktasında birbirine yakın insanların evliliği daha güzel neticeler vermiştir. Nihayetinde evlilik ömür boyu düşünülen bir anlaşmadır. Özetlemek gerekirse, insanın kendini tanıması gerekir. Aynı meslek seçiminde olduğu gibi popüler olanı değil kendisine uygun olanı seçmelidir. Evlilik için gerekli asgari insani değerlere sahip kişiler bu yola girmelidir. Evlenince bir insan düzelir beklentisi gerçekçi değildir. Başka bir insanın hayatını mahvetmeye kimsenin hakkı yok. Evlenince eşimi düzeltirim varsayımı da boştur. İnsan evlendiği kişinin ilerde daha iyi olmayacağını kabul ederek o anki haliyle onu kabul ederek evlenmelidir. Bu tanıma esnasında ve öncesinde cinsel hayattan uzak durması isabetli olur. Başkasını bilmeyen sahip olduğu eşinin kıymetini daha çok bilir. Onu kıyaslama imkanı olmadığı için tatminsizlik duygusundan daha uzak olur. Benzer dünya görüşü ve ortak idealleri olan kişiler birlikte o kadar güzel şeyler yaparlar ki evlilikteki mutlulukları o büyük pastanın üstündeki krema ve çilekler olur. Herkese mutlu evlilikler diliyorum.

 PSİKOLOJİK DESTEK İNSİYATİFİ

29 Nisan 2019 Pazartesi

Madde Bağımlılığı


SORU:
-Bir yakınımız esrar kullanıyor. Liseden beri kullandığı için tedavi de görse şehir ve cevrede değiştirse vazgeçemedi. 
-Ailesine bunu söylemem imkânsız  daha önce söylenmiş ama oğulları dışında her şey hata unsuru  yani herkes suçlu ama oğullarının hep bir sebebi var. Nasıl bir yol izlemeliyim?
 CEVAP:
Sinir sistemini uyuşturan ve böylece kişinin düşünme ve muhakeme melekesini yok eden maddeler. Sürekli uyuşturucu madde kullanan kimselerde bu maddelere karşı bağımlılık meydana gelir.
 Uyuşturucuya İten Sebepler
1. Rûhi Boşluk
2. İnançsızlık
3. Tatminsizlik
4. Başa Gelen Musibetlerden Kurtulma
5. Taklit ve Özenti
6. Kötü Arkadaş Çevresi
 Uyuşturucudan Korunma Yolları
1. Vicdanlara Bekçi Koyma
2. Rûhî Tatminin Temini
3. Dua
4. İyi Arkadaş Ortamı
5. Dinin Emirlerine Uyma
6. Özendirmenin Yasaklanıp, Kötülüğünün Anlatılması
Bunlar literatürel anlamda sizin yapabilecekleriniz.
 Kalıcı hasarlar veriyor
Günümüzde her türlü uyuşturucu maddeye kolay ulaşılabilmesi sebebiyle, hemen her gün sokaklarda uyuşturucu maddenin etkisinde gençler görür hale geldik.
Özellikle ailesi ve çevresiyle sağlıklı iletişim kuramayan, duygu ve düşüncelerini ifade etmekte zorlanan gençler uyuşturucu kullanımına yönelebilmekte, yaygınlaşan madde kullanımı beyin bağlantılarına zarar vererek, hafızayı zayıflatmakta, öğrenme ve davranış becerilerine kalıcı hasarlar vermektedir.
 Gözden kaçırmamanız gereken temel konu bireyin kendisinde iyileşme, bu maddeyi bırakma isteği uyandırabilmeniz ve de bu bireye yaklaşırken onu incitmeden, değersizleştirmeden, iradesini yok sayıp alay ediyormuş gibi yaklaşmamak olmalıdır. Kanser veya daha başka ölümcül bir hastalığa yakalanan birine yaklaşır gibi anlayış, saygı, şefkat ve merhamet ile yaklaşmanız gerekir.
Bir diğeri bu tür maddelerde bir sigara alışkanlığında bile tıbbi destek olmadan sadece telkin vs ile madde terki oldukça güçtür. Bu durumun bireyin iradesi ile bir ilgisi yoktur çünkü bu tür bağımlılıkların şiddeti bireyin irade gücünü çok fazla aşan durumlardır.
Madde bağımlılığından dolayı her geçen gün artan ölümleri önlemek ve madde bağımlılığı konusunda başarılı tedaviler geliştirmek amacıyla tüm dünyada çalışmalar hız kesmeden devam ediyor.
Son yapılan araştırmalara göre bağımlılığa neden olan temel sorun, beyindeki kayıt noktaları.
Uyuşturucu maddeyi hatırlatan beyindeki kayıtların tespiti ve silinmesi sonucu madde bağımlısı kişi, hayatının sonuna kadar uyuşturucuyu unutarak bu bağımlılığından kısa sürede kalıcı olarak kurtulabiliyor.

Madde bağımlılığı nedeniyle beyinde hasar gören noktaların tespit edilip değiştirilmesiyle gerçekleşen Neurofeedback, bilimsel klinik araştırmalar sonucu üç önemli psikiyatrik tedavi yöntemi arasında sayılıyor.
 'Maddeye bağımlı hale gelen beyin'
Öncelikli olarak maddeye bağımlı hale gelen kişi değil beyindir.
Bilinçaltına farkında olmadan alınan kayıtların, sorun olarak yaşanan bağımlılığın temelini oluşturmaktadır. “Maddeye bağımlı hale gelen kişi değil, aslında beynimizdir. Beyin kayıtları kişiye otomatik olarak maddeyi hatırlatıyor ve yönlenmesini sağlıyor. Beyindeki bu noktaların tespit edilip bağlantıların onarılmaması ve kayıtların değiştirilmemesi halinde tedaviler (ayakta, yatarak, psikoterapi ve ilaç tedavisi gibi) kesin sonuca götürmeyebiliyor. Madde bağımlılığı beyindeki bağlantı noktalarının düzeltip, kişiyi bağımlı kılan ve zarar veren kayıtların değiştirilmesini sağlayan ilaçsız Neurofeedback tedavi yöntemi ile genelde kalıcı olarak tedavi edilebiliyor.
Madde bağımlılığı olan insanlarda yapılan çalışmalar sonucu, beyni rahatlatan alfa beyin dalgalarının eksik ya da hiç olmadığı veya beyne gerginlik veren beta dalgalarının çok fazla olduğu tespit edilmiştir. Beyin kendisine zevk veren maddeyi denedikten sonra alfa beyin dalgalarında geçici artış oluyor. Bu durumu kayıt eden beyin, otomatik bir davranış sistemi geliştirerek, iradesi dışında kişiyi kendisine mutluluk veren bu maddeye yöneltir.

Zaten bu maddeler ile en iyi mücadele hiç başlamamak. Başladıktan sonra gerçekten tamamen kurtulmak çok zor. Ama imkansız değil. Anne ve babalar kendi çocukları ile iletişim kanallarını açık tutmalı. Aile ile çocuk arasındaki bağ ne kadar kuvvetli olur ise çocuk bağımlılıktan o kadar uzak olur. Bu konuda çocuk veya  gencin çok büyük bir motivasyon kaynağı olmalı. Bu motivasyon kaynağı içsel bir motivasyon olmalı. Yani çocuğun ulaşmak istediği bir meslek, bir eş, bir sosyal statü, maddi bir refah düzeyi, veya manevi bir makam olabilir. Artık kişi ne ile motive oluyor ise. Bunu yapmış insanlar ile sürekli oturup kalkar ve beraber mesai geçirir ise kendinde bu ateşin yanma ihtimali bu kadar artar. 
Bu durumdan kurtulmak sanıldığı kadar kolay değil yani. Lütfen yakınınızın bir uzmandan ve rehabilite merkezinden yardım almasını sağlayınız.
Sağlıklı günler...

 PSİKOLOJİK DESTEK İNSİYATİFİ

Kadın-Erkek Algı Farklılıkları ve Mutlu Evlilik



( NOT: Evlilik konularında gelen sorular için kısmi bir cevaptır.)
Bütün evliliklerde kritik aşamalar ve dönemler vardır.
Örneğin boşanma oranları ilk 5 yıl içerisinde gerçekleşiyor çoğunlukla. Boşanmaların yüzde 40’ı ilk 5 yılda gerçekleşiyor. İlk 6 ay, ilk 1 sene, bunlar yine aynı şekilde kritik periyotlar.
Bunlara ek olarak bizim yaşadıklarımıza paralel olarak bunlara saklanma, Türkiye'den kaçış, hicret, sürgün, kamp, heim vs gibi insanların sinir uçlarının oldukça törpülendiği, kendisine bile tahammül edemediği dönemler ve zaman dilimleri eklendi. İnsanın kimliğini oluşturan pek çok öğenin kaybedilmesi (meslek, sosyal statü, arkadaş çevresi, yurt, vatan vs) sonucu pek çoğumuz kimlik bunalımı yaşıyor ve bunların etkisiyle evliliğinde de problemler yaşıyor olabilir. Bu durum kişinin değiştiği, gerçek yüzünün ortaya çıktığı anlamına gelmez.
 Öncelikli olarak şunu kabul etmek gerekir ki mükemmel bir kadın ve erkeğin evliliklerinde bile problemler, iletişim sorunları yaşanabilir. Eşinizle bazı konularda anlaşmazlığa düşmeniz kesinlikle onun iyi biri olmadığı anlamına gelmeyecektir.
Eşlerin aslında aynı olan çok tarafı vardır. Erkeklerin beyninde de kadınların beyninde de 100 milyar nöron var. Annemizden ve babamızdan aldığımız 46 tane kromozom var. Organlarımızın adı aynı, aynı fonksiyonları görüyorlar. Bununla beraber, yüzeyden baktığımızdaki o benzerlikler, içeriye girdiğinizde çok inanılmaz farklılaşmaları beraberinde getiriyor. Mesela, kadın beyninde duygusal hafıza merkezi dediğimiz bölgede erkeklerden yüzde 11 daha fazla hücre var. Sadece bu bilgi bile tek başına, kadınların neden duygu yüklü olayları unutmakta zorlandığı, dönüp dönüp başa sardığı, “Siz beni istemeye gelirken çiçek de getirmemiştiniz.” diye eşinin başının etini yediği noktaları beraberinde getiriyor. Aynı zamanda sözel yetilerin daha fazla olması, beyinde bayanların harç malzemesi olarak gördüğümüz yapı malzemesinin, nöronlar arasındaki bağlantıların kadınlarda daha fazla olması, sonuç olarak birçok şeyde farklılıklar meydana getiriyor.
Bu farklılaşma daha en başta, 8. haftada bir fetüs kız ya da erkek olup olmadığı belli olmayan bir fetüs, testosteron salgılanmasıyla birlikte farklılaşmaya başlar. Testosteron salgısı o fetüsü erkek olarak dönüştürür ve testosteron salgısı, beyindeki bazı gelişmiş olan yapıları da zayıflatmaya başlar. Mesela bunlardan birisi de sözel becerilerin olduğu kısımdır. Artık oradaki devrelerde bir baskılama söz konusu olur. Bu nedenle de erkek beyni; konuşma, yaşayıp hissettiklerini paylaşma, anlatma, anlamlandırma ihtiyacını bir kadına göre daha az hisseder.
Erkekteki yapı malzemesinde diyelim ki tuğla daha fazla , kadında da harç daha fazla; ama tuğla da tek başına çok fonksiyonel değil, harç da tek başına. Yani Allah sanki anahtar-kilit gibi birbirini tamamlasınlar, birbirini bütünlesinler diye farklı yaratmış; ama bu farklılık, feminizmin arka planını beslediği şekilde asla bir eksiklik değil. Bu farklılık, tamamen birbirini tamamlarken birbirine zenginlik olacağı, birbirine rahmet olacağı, birbirine güzellik olacağı şekilde yaratılmış.
Bizi bu şekilde farklı yaratan, bu farklılığımızı bize güzellik olarak vermiş. Gülün yeri güldür, ağacın yeri ağaçtır. Yani ne gül ağaçtan eksiktir ne ağaç gülden fazladır; ikisi de kendi içinde farklı özelliklere ve güzelliklere sahip unsurlardır.
Tabi bu farklılık, kadınlara süreç odaklı olmayı getiriyor. Kadın ilişkisel yaratılmış. Harç malzemesi olarak beyinde birçok farklılığı var. Hatta çalışmalar şöyle gösteriyor: 3 aylıktan itibaren bir kız bebek, bir erkek bebekten, annenin gözlerine yüzde 300 daha fazla bakıyor, daha fazla göz kontağı kuruyor. Bakışlarda; o bakışları anlama, anlamlandırma, sentezlemekle ilgili devreler harekete geçmeye başlıyor. Bunlar kadının ilişkisel olmasını kolaylaştıran şeyler. Erkeklerde ise sonuç odaklılık var.
Beyninizde empatiyle ilgili bilişsel empati ve duygusal empatiyi içeren iki bölüm vardır. Kadın ve erkek birlikte bir sorun yaşadığında, kadın duygusal empati kısmında daha fazla zaman geçiriyor ve bilişsel empati kısmında daha az zaman geçiriyor. Oradaki duyguya odaklanıyor, karşısındaki bir duygu yaşadıysa onu hissetmeye, kendisi yaşadıysa onu fark etmeye ve yaşamaya daha fazla odaklanıyor ve sonra “Ne yapılmalı?” kısmına geçiyor. Ama erkek, duygusal empati bölümünde çok az zaman geçirip bilişsel empatiye geçiyor. Kadın, “Çok yoruldum, bu işler de yetişmeyecek.” dediğinde, erkek “Boş ver, olduğu kadar. O da olmayıversin.” diyor ya da bir misafir gelecekse “Hazır alırız, canını sıkma.” diyor. Kadın, “Yoruldum. Of, yetişmeyecek galiba.” diye dertlenirken o da biliyor hazır alınabileceğini ya da o kadar yapsa da bir şey olmayacağını; ama o sırada bir şey yaşıyor ve bu yaşadığını paylaşmak istiyor, paylaşırken de anlaşılmak istiyor. Ama erkekte bir yardım çağrısı var. “Sonuca onu hemen nasıl ulaştırmalıyım, onu oradan alıp öbür tarafa nasıl iletmeliyim?” şeklindeki bir durumdan vazife çıkarıyor kendisine. Belki saniyeler oynuyor burada, belki milisaniyeler oynuyor; ama davranış anlamında çok şeyi farklılaştırıyor ve birbirimizi yanlış anlamamızı beraberinde getiriyor. Kadın “Beni hiç anlamıyor.” diyor. Beyni böyle çalışıyor, adam ne yapsın. Erkek çözüm odaklı. Yani öyle yaratılmış, ona eğilimli yaratılmış.
Son olarak bizleri yaratan, bizi insan kılan, yediren, içiren, kulu, kölesi olduğumuz Zãt bile bize hiçbir şeyi zorla yaptırmıyor, dediğim dedik demiyor. Aklımıza kapı açıp irademizi elimizden almıyor. O bile özgür irademize müdahele etmiyor. Eşimizin mutlak manada istediğimiz gibi davranmasını beklemeyiz.  Onu olduğu gibi kabullenip mevcut problemleri sağlıklı bir şekilde çözmeye çalışmalıyız.
Mutlu yuvalar...
 PSİKOLOJİK DESTEK İNSİYATİFİ

Son Eklenen