10 Nisan 2019 Çarşamba

Kendini Gerçekleştiren Kehanet


SORU:

Hayırlı aksamlar öncelikle böyle bir rehberlikte bulunduğunuz için teşekkür ediyorum.

Bende hayata karşı ciddi bir önyargı oluştu. Normalde çok neşeli, insanları seven, pozitif biriydim. Süreçten sonra iyice olumsuz düşünen biri oldum. Hala aşamadım bu sıkıntıyı. O kadar üst üste ve kötü hatıralar yaşadım ki: Mesela, Meriç’ten bizden önce geçenleri dinledim, ayakları suya bile değmemiş. (Kardeşlerimiz hep iyi olsun isterim İnş.) Biz 1.30 saat gece nehirde tehlikeli bir yolculuk atlattık. Arkadaşlar geçti, tam biz geçeceğimiz zaman etraf güvenlik kaynıyordu, yakalandık ve eşim ile ben nezarete atıldık.  5 ay Yunan’da kaldım çok bunaldık sürekli bir stres hali.

Tamam dedim artık olumsuz düşünmeyeceğim unutmaya çalıştım. O yaşadığım olumsuzlukları. Benden daha zor durumda olanlara bakıp halime şükretmeye çalışayım dedim. Sonra benden sonra gelen arkadaşlarımı evimde misafir ettim. 4 aile uğurladım, arkadaşlarım geliyor, 1 ay geziyor, sonra bir duyuyorum ki hicret etmişler bana eşyalarını paketleyip kargoya vermek kalıyor😊

Çok zor oldu, ama hamdolsun buraya geldim. Eşim daha sonra gelebildi. O kadar kötü bir kampa denk geldim ki hala alışmış değilim. Burada farklı bir rahatsızlığım varmış onu öğrendim daha kötü oldum. Birkaç ay sonra hamdolsun eşim geldi. Tamam, artık işler düzeliyor dedim. Eşimi benden 6 saat uzak bir yere verdiler. Ona da tamam dedim. Nasıl olsa geldi ya inşallah gerisi gelir dedim. Şimdi kampta ne kadar uğraştıysak aile birleşimi olmuyor. Artık kendimi teselli edecek şey bulamıyorum ve sürekli negatif şeyler düşünüyorum. Musibetten şikâyet etmiyorum, hamdolsun halimize. Şu an daha kötü durumda olan arkadaşlarımız var, en azından özgürüz diyorum ama bu ruh hali beni yoruyor.  sürekli  zaten bize iyisi rast gelmeze  bağladım artık....

Biliyorum, Rabbim' den ne gelirse Amenna deyip teslim olmak lazım,  ama ben güzel düşünmeye çalışsam da (Üstadımızın dediği gibi güzel gören güzel düşünür....) artık kendime samimi gelmiyorum. Çünkü Polyannacılığı oldum olası sevemedim, realist birisiyim bu negatif düşünce halinden nasıl kurtulurum?

Hep dua ediyorum Allah im bana kaldıramayacağım bir yük verme diye ama

Hocam durum çok mu vahim?

CEVAP:
Değerli kardeşim, Durum çok vahim değil :) Son derece insani, son derece doğal. Hangimiz üç-beş tane aksiliği peş peşe yaşadığımızda kendimizi şanssız hissetmedik? Hangimiz bazen bütün dünyanın bize karşı olduğunu, esbabın bikülliye aleyhimize adeta ittifak ettiğini düşünmedik. Hangimiz daha zengin veya daha yakışıklı/güzel bir arkadaşımıza imrenmedik, hangimiz tam da hayalimizdeki gibi imkanlara sahip olan birini gördüğümüzde onun yerinde olabilmeyi istemedi?
Belki de Yunanistan'da olup bilmem kaçıncı sefer deneyip hala geçemeyen bir çok kişi şu an sizin yerinizde olmak istiyor. Belki eşi Türkiye'de hapiste olan başka birileri,  keşke eşim burada olsaydı da aramızda biraz mesafe olsaydı diyordur. Siz zaten salim kafayla düşündüğünüzde bunları görüyor ve ifade ediyorsunuz. Peki neden böyle oluyor? Gerçekten şanssız mısınız?
Değerli kardeşim, öncelikle bu konuda çok yalnız olmadığınızı söylememiz gerek. Dünya üzerinde, bizim dışımızda da pek çok insan sizin gibi hissediyor ve bunu ifade ediyor. Hatta Amerikalılar buna bir isim bile bulmuşlar: Murphy Kanunları. Bu kanunların çıkış noktası ise şu cümledir: "Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir."  Nasıl? Tanıdık geldi mi? Eğer Murphy kanunları durumun tespitinden ibaret olsaydı sadece karamsar, kötümser bir takım tecrübelerin ifade edilmesinden ibaret kalırdı. Ancak bu kanunların rasyonel bir boyutu da var. Bu kanun bize ortaya çıkabilecek muhtemel aksilikleri göz önünde bulundurmamızı ve daha başında işi sıkı tutmamızı, tedbirimizi en baştan almamız gerektiğini ifade eder. O zaman şöyle sormamız gerekir: Yukarıda sıraladığınız talihsiz olaylar silsilesinde, acaba sebepler planında ihmal ettiğim şeyler olabilir mi? Planlama ve organizasyonda bir takım eksiklerim olabilir mi?
Şanssız olduğunu düşünen insanlar, diğer insanlara nazaran daha endişelidirler ve bunun meydana getirdiği gerginlik, beklenmedik kısmetlerin farkına varmalarına engel olur. Netice olarak, başka bir şeyi düşündükleri için önlerine çıkan güzel fırsatları kaçırırlar. Mesela gazete ilanlarından belli bir iş ararken, başka çeşit iş ilanlarını görmezler. Tabiri caizse ağaca bakmaktan ormanı göremezler. Şanslı dediğimiz insanlar ise daha rahattırlar ve olumlu düşünürler. Onun için de her şeyi görebilirler ve fırsatları değerlendirebilirler. Sonuç olarak aslında mesele tamamen şansla alakalı değildir. 
Bazen de durum kendini gerçekleştiren kehanet durumudur. Kendini gerçekleştirme kehanetine göre, neyi beklersek onun gerçekleşme olasılığı daha yüksektir. Teorinin gerçek hayattaki karşılığına bakarsak; kendisine saygı duyulmadığını düşünen bir kişi, gerçekte böyle bir durum söz konusu olmasa da, bu algısı nedeniyle çevresindeki insanların tavırlarını düşmanca algılayacak, pek çok durumda aşırı hassas davranacak ve çevresine karşı şüpheci yaklaşacaktır. Bu durumda çevresi de ona düşmanca davranacaktır. Yani kehanet kendini gerçekleştirir.
Bu teorinin çıkış noktası olan çalışma ise şöyledir: 
Robert Rosenthal'in 18 öğretmen ve 650 çocuk olan bir ilkokulda yaptıkları çalışmada, her sınıftan eşit sayıda öğrenci iki gruba ayrılır. Rosenthal, gruplardan birine “zeki grup” der. Öğretmenlere “zeki grubun” içinde yer alan öğrencilerin adını vererek, bu öğrencilerin öyle olmadığı halde “ileri zekalı” olduğunu ve yüksek potansiyelleri olduğunu söyler. Bir yılın sonunda bu çocukların diğerlerine oranla akademik açıdan çok daha fazla geliştikleri görülür. Rosenthal”a göre, öğretmenlerin yüksek performans beklentisi, öğrencilere söyledikleri şeyler, yüz ifadeleri gibi sözel ve sözel olmayan çeşitli şekillerde iletilmiş olabilir. Bu deneyde her iki grup arasında öğretmenlerin öğrencilerle geçirdiği süre açısından bir fark bulunmamaktadır, ancak öğrencileri ile kurdukları ilişkinin niteliği daha farklıdır. Bu şekilde gruba hissettirilen olumlu beklentinin öğrencilerin benlik kavramları üzerinde etki etmiş ve motivasyonlarını, kavrama becerilerini yükseltmiş olduğu düşünülmektedir.  Dolayısıyla bir noktadan sonra kendimize sürekli şanssız, talihsiz olduğumuzu telkin ettiğimizde bu bir kısırdöngü meydana getirebilir ve iş kendini gerçekleştiren kehanete dönüşebilir.
Sorunuzda realist biri olduğunuzdan da bahsetmişsiniz. O zaman anlattığınız olayların diğer yönlerini de görüyor olmalısınız. Şimdi neler olmuştu yeniden hatırlayalım.
Şöyle olmuştu:...biz 1.30 saat gece nehirde tehlikeli bir yolculuk atlattık. Arkadaşlar geçti, tam biz geçeceğimiz zaman etraf güvenlik kaynıyordu, yakalandık ve eşim ile ben nezarete atıldık.
Aslında bunlar da olmuştu: Tehlikeli bir yolculuktan sonra geçmeyi başardık. Kısa bir süre nezarette kaldık ve sonra bizi serbest bıraktılar.
Şöyle olmuştu:5 ay Yunan’da kaldım çok bunaldık sürekli bir stres hali.
Aslında bunlar da olmuştu:5 ay gibi bir süre, hayatımda ilk defa gittiğim Yunanistan'da kaldıktan sonra istediğim ülkeye geçmeyi başardım.
Şöyle olmuştu: Sonra benden sonra gelen arkadaşlarımı evimde misafir ettim. 4 aile uğurladım, arkadaşlarım geliyor, 1 ay geziyor, sonra bir duyuyorum ki hicret etmişler bana eşyalarını paketleyip kargoya vermek kalıyor?
Aslında bunlar da olmuştu: Yunanistan’da 4 aileye ev sahipliği yapma şansımız oldu. Demek ki orada olmamızın bir hikmeti, o güzel insanlara ev sahipliği yapmakmış.
Şöyle olmuştu:O kadar kötü bir kampa denk geldim ki hala alışmış değilim. Burada farklı bir rahatsızlığım varmış onu öğrendim daha kötü oldum. Birkaç ay sonra hamdolsun eşim geldi. Tamam, artık işler düzeliyor dedim. Eşimi benden 6 saat uzak bir yere verdiler.
Aslında bunlar da olmuştu: Bulunduğum ülkeye geldiğimde bana kalmam için yer de gösterdiler. Hiç nerede kalacağım endişesi, kiramı nasıl öderim kaygısı yaşamadım. Ücretsiz doktora gidebiliyorduk ki bu sayede farkında olmadığım bir rahatsızlığımı öğrenme şansım oldu. Bu arada eşim de geçti ve tekrar bir aradayız. Şimdilik aramızda biraz mesafe var ama bunun da geçici olduğunu bilmek beni rahatlatıyor.
Burada anlatmak istediğimiz şu: Tüm gününüz kötü geçebilir, belki tüm haftanız, hatta tüm ayınız kötü geçebilir. Ama bu bir sonraki ayın da kötü geçeceğini garantilemez. Yani “Çok şanssızım.” demek, iyi olasılıkları görmezden gelmektir. Algıda seçiciliktir. Mutluluksa çevreyi nasıl algıladığınızla ilgilidir.  Polyannacılık aslında olaylara pembe gözlük takmak değildir. Polyannacılıkta da rasyonel bir taraf vardır. Eğer sizi mutsuz eden bir "Olayları değiştiremiyorsanız bakış açınızı değiştiriniz" demektir. Böylece olayın tek bir yönünü değil, diğer yönlerini de görebilmektir Polyannacılık.
Peki algımızı olumsuz etkileyen, bizi pozitif bir insanken bu kadar karamsar yapan şey nedir? Söylemek istediğimiz, durumu abarttığınız veya gerçekçi olmadığınız değil tabii ki. Gerçekten başınıza gelenler çok zor ve altından kalkılması güç olaylar. O zaman, normalde bunlarla baş edebiliyorken neden şimdi tahammül edemiyoruz, sabredemiyoruz? Bediüzzaman Hazretleri buna sabrı dağıtmak diyor. 
"Ey sabırsız nefsim! Acaba geçmiş günlerdeki ibadet külfetini ve namazın meşakkatini ve musibet zahmetini bugün düşünüp muztarip olmak; hem gelecek günlerdeki ibadet vazifesini ve namaz hizmetini ve musibet elemini bugün tasavvur edip sabırsızlık göstermek hiç kâr-ı akıl mıdır?"
"Şu sabırsızlıkta misalin şöyle bir sersem kumandana benzer ki: Düşmanın sağ cenah kuvveti onun sağındaki kuvvetine iltihak etmiş ve ona taze bir kuvvet olduğu halde, o tutar, mühim bir kuvvetini sağ cenaha gönderir, merkezi zayıflaştırır. Hem sol cenahta düşmanın askeri yokken ve daha gelmeden, büyük bir kuvvet gönderir, “Ateş et” emrini verir, merkezi bütün bütün kuvvetten düşürtür. Düşman işi anlar, merkeze hücum eder, târümâr eder."
"Evet, buna benzersin. Çünkü geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete kalb olmuş. Elemi gitmiş, lezzeti kalmış. Külfeti, keramete iltihak; ve meşakkati, sevaba inkılâb etmiş. Öyle ise, ondan usanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddî bir gayret almak lâzım gelir. Gelecek günler ise madem gelmemişler; şimdiden düşünüp usanmak ve fütur getirmek, aynen o günlerde açlığı ve susuzluğu ile bugün düşünüp bağırıp çağırmak gibi bir divaneliktir."
“Cenâb-ı Hakk'ın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir; ve o kuvvetle dayan." 
Sonuç olarak;
Geçmiş ve gelecek zorlukları sırtınıza yüklemeyin. Sadece şimdi ve burada olan sıkıntınızı çözmeye çalışın.
Olumlu düşünün, her sabah kendi kendinize olumlu telkinlerde bulunun.
Genellemelerden kaçının. Yarın bugünden, gelecek ay bu aydan farklı olabilir.
Maddi sebeplerde de eksikleriniz olabileceğini göz önünde bulundurun.
Her akşam yatmadan önce, o gün yaşadığınız güzel şeyleri düşünün, bunu yazın veya birisiyle paylaşın.
Bir kısır döngüden çıkmanın tek çıkış yolunun, adım atmakla olduğunu hatırlayın.
 
Aşağıdaki kısa hikayeyle cevabımızı tamamlayalım.
Hintli bir yaşlı usta, çırağının her şeyden sürekli şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "Çok Tuzlu" diye yanıt verdi.
Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
"Tadı nasıl?"
"Ferahlatıcı" diye yanıt verdi genç çırak.
"Tuzun tadını aldın mı?" diye soran yaşlı adamı, "Hayır" diye yanıtladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:
"Hayattaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey, acı veren şeyle ilgili duygularını genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.

Her şeyin hayırlısıyla gönlünüze göre olmasınız dileriz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Son Eklenen