SORU:
Hayırlı aksamlar öncelikle böyle bir rehberlikte
bulunduğunuz için teşekkür ediyorum.
Bende hayata karşı ciddi bir önyargı oluştu. Normalde çok
neşeli, insanları seven, pozitif biriydim. Süreçten sonra iyice olumsuz düşünen
biri oldum. Hala aşamadım bu sıkıntıyı. O kadar üst üste ve kötü hatıralar
yaşadım ki: Mesela, Meriç’ten bizden önce geçenleri dinledim, ayakları suya
bile değmemiş. (Kardeşlerimiz hep iyi olsun isterim İnş.) Biz 1.30 saat gece
nehirde tehlikeli bir yolculuk atlattık. Arkadaşlar geçti, tam biz geçeceğimiz
zaman etraf güvenlik kaynıyordu, yakalandık ve eşim ile ben nezarete
atıldık. 5 ay Yunan’da kaldım çok bunaldık sürekli bir stres hali.
Tamam dedim artık olumsuz düşünmeyeceğim unutmaya çalıştım.
O yaşadığım olumsuzlukları. Benden daha zor durumda olanlara bakıp halime
şükretmeye çalışayım dedim. Sonra benden sonra gelen arkadaşlarımı evimde
misafir ettim. 4 aile uğurladım, arkadaşlarım geliyor, 1 ay geziyor, sonra bir
duyuyorum ki hicret etmişler bana eşyalarını paketleyip kargoya vermek kalıyor😊
Çok zor oldu, ama hamdolsun buraya geldim. Eşim daha sonra
gelebildi. O kadar kötü bir kampa denk geldim ki hala alışmış değilim. Burada
farklı bir rahatsızlığım varmış onu öğrendim daha kötü oldum. Birkaç ay sonra
hamdolsun eşim geldi. Tamam, artık işler düzeliyor dedim. Eşimi benden 6 saat
uzak bir yere verdiler. Ona da tamam dedim. Nasıl olsa geldi ya inşallah gerisi
gelir dedim. Şimdi kampta ne kadar uğraştıysak aile birleşimi olmuyor. Artık
kendimi teselli edecek şey bulamıyorum ve sürekli negatif şeyler düşünüyorum.
Musibetten şikâyet etmiyorum, hamdolsun halimize. Şu an daha kötü durumda olan
arkadaşlarımız var, en azından özgürüz diyorum ama bu ruh hali beni
yoruyor. sürekli zaten bize iyisi rast gelmeze bağladım
artık....
Biliyorum, Rabbim' den ne gelirse Amenna deyip teslim olmak
lazım, ama ben güzel düşünmeye çalışsam da (Üstadımızın dediği gibi güzel
gören güzel düşünür....) artık kendime samimi gelmiyorum. Çünkü Polyannacılığı
oldum olası sevemedim, realist birisiyim bu negatif düşünce halinden nasıl
kurtulurum?
Hep dua ediyorum Allah im bana kaldıramayacağım bir yük
verme diye ama
Hocam durum çok mu vahim?
CEVAP:
Değerli kardeşim, Durum çok vahim değil :) Son derece
insani, son derece doğal. Hangimiz üç-beş tane aksiliği peş peşe yaşadığımızda
kendimizi şanssız hissetmedik? Hangimiz bazen bütün dünyanın bize karşı
olduğunu, esbabın bikülliye aleyhimize adeta ittifak ettiğini düşünmedik.
Hangimiz daha zengin veya daha yakışıklı/güzel bir arkadaşımıza imrenmedik,
hangimiz tam da hayalimizdeki gibi imkanlara sahip olan birini gördüğümüzde
onun yerinde olabilmeyi istemedi?
Belki de Yunanistan'da olup bilmem kaçıncı sefer deneyip
hala geçemeyen bir çok kişi şu an sizin yerinizde olmak istiyor. Belki eşi
Türkiye'de hapiste olan başka birileri, keşke eşim burada olsaydı da
aramızda biraz mesafe olsaydı diyordur. Siz zaten salim kafayla düşündüğünüzde
bunları görüyor ve ifade ediyorsunuz. Peki neden böyle oluyor? Gerçekten
şanssız mısınız?
Değerli kardeşim, öncelikle bu konuda çok yalnız
olmadığınızı söylememiz gerek. Dünya üzerinde, bizim dışımızda da pek çok insan
sizin gibi hissediyor ve bunu ifade ediyor. Hatta Amerikalılar buna bir isim
bile bulmuşlar: Murphy Kanunları. Bu kanunların çıkış noktası ise
şu cümledir: "Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir."
Nasıl? Tanıdık geldi mi? Eğer Murphy kanunları durumun tespitinden ibaret
olsaydı sadece karamsar, kötümser bir takım tecrübelerin ifade edilmesinden
ibaret kalırdı. Ancak bu kanunların rasyonel bir boyutu da var. Bu kanun bize
ortaya çıkabilecek muhtemel aksilikleri göz önünde bulundurmamızı ve daha
başında işi sıkı tutmamızı, tedbirimizi en baştan almamız gerektiğini ifade
eder. O zaman şöyle sormamız gerekir: Yukarıda sıraladığınız talihsiz olaylar
silsilesinde, acaba sebepler planında ihmal ettiğim şeyler olabilir mi?
Planlama ve organizasyonda bir takım eksiklerim olabilir mi?
Şanssız olduğunu düşünen insanlar, diğer insanlara nazaran
daha endişelidirler ve bunun meydana getirdiği gerginlik, beklenmedik
kısmetlerin farkına varmalarına engel olur. Netice olarak, başka bir şeyi
düşündükleri için önlerine çıkan güzel fırsatları kaçırırlar. Mesela gazete
ilanlarından belli bir iş ararken, başka çeşit iş ilanlarını görmezler. Tabiri
caizse ağaca bakmaktan ormanı göremezler. Şanslı dediğimiz insanlar ise daha
rahattırlar ve olumlu düşünürler. Onun için de her şeyi görebilirler ve
fırsatları değerlendirebilirler. Sonuç olarak aslında mesele tamamen şansla
alakalı değildir.
Bazen de durum kendini gerçekleştiren kehanet durumudur.
Kendini gerçekleştirme kehanetine göre, neyi beklersek onun gerçekleşme olasılığı
daha yüksektir. Teorinin gerçek hayattaki karşılığına bakarsak; kendisine saygı
duyulmadığını düşünen bir kişi, gerçekte böyle bir durum söz konusu olmasa da,
bu algısı nedeniyle çevresindeki insanların tavırlarını düşmanca algılayacak,
pek çok durumda aşırı hassas davranacak ve çevresine karşı şüpheci
yaklaşacaktır. Bu durumda çevresi de ona düşmanca davranacaktır. Yani kehanet
kendini gerçekleştirir.
Bu teorinin çıkış noktası olan çalışma ise
şöyledir:
Robert Rosenthal'in 18 öğretmen ve 650 çocuk olan bir
ilkokulda yaptıkları çalışmada, her sınıftan eşit sayıda öğrenci iki gruba
ayrılır. Rosenthal, gruplardan birine “zeki grup” der. Öğretmenlere “zeki
grubun” içinde yer alan öğrencilerin adını vererek, bu öğrencilerin öyle
olmadığı halde “ileri zekalı” olduğunu ve yüksek potansiyelleri olduğunu
söyler. Bir yılın sonunda bu çocukların diğerlerine oranla akademik açıdan çok
daha fazla geliştikleri görülür. Rosenthal”a göre, öğretmenlerin yüksek
performans beklentisi, öğrencilere söyledikleri şeyler, yüz ifadeleri gibi
sözel ve sözel olmayan çeşitli şekillerde iletilmiş olabilir. Bu deneyde her
iki grup arasında öğretmenlerin öğrencilerle geçirdiği süre açısından bir fark
bulunmamaktadır, ancak öğrencileri ile kurdukları ilişkinin niteliği daha
farklıdır. Bu şekilde gruba hissettirilen olumlu beklentinin öğrencilerin
benlik kavramları üzerinde etki etmiş ve motivasyonlarını, kavrama becerilerini
yükseltmiş olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla bir noktadan sonra
kendimize sürekli şanssız, talihsiz olduğumuzu telkin ettiğimizde bu bir
kısırdöngü meydana getirebilir ve iş kendini gerçekleştiren kehanete
dönüşebilir.
Sorunuzda realist biri olduğunuzdan da bahsetmişsiniz. O
zaman anlattığınız olayların diğer yönlerini de görüyor olmalısınız. Şimdi
neler olmuştu yeniden hatırlayalım.
Şöyle olmuştu:...biz 1.30 saat gece nehirde tehlikeli
bir yolculuk atlattık. Arkadaşlar geçti, tam biz geçeceğimiz zaman etraf
güvenlik kaynıyordu, yakalandık ve eşim ile ben nezarete atıldık.
Aslında bunlar da olmuştu: Tehlikeli bir yolculuktan sonra geçmeyi başardık. Kısa bir süre nezarette kaldık ve sonra bizi serbest bıraktılar.
Aslında bunlar da olmuştu: Tehlikeli bir yolculuktan sonra geçmeyi başardık. Kısa bir süre nezarette kaldık ve sonra bizi serbest bıraktılar.
Şöyle olmuştu:5 ay Yunan’da kaldım çok bunaldık
sürekli bir stres hali.
Aslında bunlar da olmuştu:5 ay gibi bir süre, hayatımda ilk defa gittiğim Yunanistan'da kaldıktan sonra istediğim ülkeye geçmeyi başardım.
Aslında bunlar da olmuştu:5 ay gibi bir süre, hayatımda ilk defa gittiğim Yunanistan'da kaldıktan sonra istediğim ülkeye geçmeyi başardım.
Şöyle olmuştu: Sonra benden sonra gelen arkadaşlarımı
evimde misafir ettim. 4 aile uğurladım, arkadaşlarım geliyor, 1 ay geziyor,
sonra bir duyuyorum ki hicret etmişler bana eşyalarını paketleyip kargoya
vermek kalıyor?
Aslında bunlar da olmuştu: Yunanistan’da 4 aileye ev sahipliği yapma şansımız oldu. Demek ki orada olmamızın bir hikmeti, o güzel insanlara ev sahipliği yapmakmış.
Aslında bunlar da olmuştu: Yunanistan’da 4 aileye ev sahipliği yapma şansımız oldu. Demek ki orada olmamızın bir hikmeti, o güzel insanlara ev sahipliği yapmakmış.
Şöyle olmuştu:O kadar kötü bir kampa denk geldim ki
hala alışmış değilim. Burada farklı bir rahatsızlığım varmış onu öğrendim daha
kötü oldum. Birkaç ay sonra hamdolsun eşim geldi. Tamam, artık işler düzeliyor
dedim. Eşimi benden 6 saat uzak bir yere verdiler.
Aslında bunlar da olmuştu: Bulunduğum ülkeye geldiğimde bana kalmam için yer de gösterdiler. Hiç nerede kalacağım endişesi, kiramı nasıl öderim kaygısı yaşamadım. Ücretsiz doktora gidebiliyorduk ki bu sayede farkında olmadığım bir rahatsızlığımı öğrenme şansım oldu. Bu arada eşim de geçti ve tekrar bir aradayız. Şimdilik aramızda biraz mesafe var ama bunun da geçici olduğunu bilmek beni rahatlatıyor.
Aslında bunlar da olmuştu: Bulunduğum ülkeye geldiğimde bana kalmam için yer de gösterdiler. Hiç nerede kalacağım endişesi, kiramı nasıl öderim kaygısı yaşamadım. Ücretsiz doktora gidebiliyorduk ki bu sayede farkında olmadığım bir rahatsızlığımı öğrenme şansım oldu. Bu arada eşim de geçti ve tekrar bir aradayız. Şimdilik aramızda biraz mesafe var ama bunun da geçici olduğunu bilmek beni rahatlatıyor.
Burada anlatmak istediğimiz şu: Tüm gününüz kötü
geçebilir, belki tüm haftanız, hatta tüm ayınız kötü geçebilir. Ama bu bir
sonraki ayın da kötü geçeceğini garantilemez. Yani “Çok şanssızım.” demek,
iyi olasılıkları görmezden gelmektir. Algıda seçiciliktir. Mutluluksa
çevreyi nasıl algıladığınızla ilgilidir. Polyannacılık aslında olaylara
pembe gözlük takmak değildir. Polyannacılıkta da rasyonel bir taraf vardır.
Eğer sizi mutsuz eden bir "Olayları değiştiremiyorsanız bakış açınızı
değiştiriniz" demektir. Böylece olayın tek bir yönünü değil, diğer
yönlerini de görebilmektir Polyannacılık.
Peki algımızı olumsuz etkileyen, bizi pozitif bir insanken
bu kadar karamsar yapan şey nedir? Söylemek istediğimiz, durumu abarttığınız
veya gerçekçi olmadığınız değil tabii ki. Gerçekten başınıza gelenler çok zor
ve altından kalkılması güç olaylar. O zaman, normalde bunlarla baş
edebiliyorken neden şimdi tahammül edemiyoruz, sabredemiyoruz? Bediüzzaman
Hazretleri buna sabrı dağıtmak diyor.
"Ey sabırsız nefsim! Acaba geçmiş günlerdeki ibadet külfetini
ve namazın meşakkatini ve musibet zahmetini bugün düşünüp muztarip olmak; hem
gelecek günlerdeki ibadet vazifesini ve namaz hizmetini ve musibet elemini
bugün tasavvur edip sabırsızlık göstermek hiç kâr-ı akıl mıdır?"
"Şu sabırsızlıkta misalin şöyle bir sersem kumandana
benzer ki: Düşmanın sağ cenah kuvveti onun sağındaki kuvvetine iltihak etmiş ve
ona taze bir kuvvet olduğu halde, o tutar, mühim bir kuvvetini sağ cenaha
gönderir, merkezi zayıflaştırır. Hem sol cenahta düşmanın askeri yokken ve daha
gelmeden, büyük bir kuvvet gönderir, “Ateş et” emrini verir, merkezi bütün
bütün kuvvetten düşürtür. Düşman işi anlar, merkeze hücum eder, târümâr
eder."
"Evet, buna benzersin. Çünkü geçmiş günlerin zahmeti,
bugün rahmete kalb olmuş. Elemi gitmiş, lezzeti kalmış. Külfeti, keramete
iltihak; ve meşakkati, sevaba inkılâb etmiş. Öyle ise, ondan usanç almak değil,
belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddî bir gayret almak lâzım
gelir. Gelecek günler ise madem gelmemişler; şimdiden düşünüp usanmak ve fütur
getirmek, aynen o günlerde açlığı ve susuzluğu ile bugün düşünüp bağırıp
çağırmak gibi bir divaneliktir."
“Cenâb-ı Hakk'ın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış
yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir; ve o kuvvetle
dayan."
Sonuç olarak;
Geçmiş ve gelecek zorlukları sırtınıza yüklemeyin. Sadece
şimdi ve burada olan sıkıntınızı çözmeye çalışın.
Olumlu düşünün, her sabah kendi kendinize olumlu telkinlerde bulunun.
Genellemelerden kaçının. Yarın bugünden, gelecek ay bu aydan farklı olabilir.
Maddi sebeplerde de eksikleriniz olabileceğini göz önünde bulundurun.
Her akşam yatmadan önce, o gün yaşadığınız güzel şeyleri düşünün, bunu yazın veya birisiyle paylaşın.
Bir kısır döngüden çıkmanın tek çıkış yolunun, adım atmakla olduğunu hatırlayın.
Olumlu düşünün, her sabah kendi kendinize olumlu telkinlerde bulunun.
Genellemelerden kaçının. Yarın bugünden, gelecek ay bu aydan farklı olabilir.
Maddi sebeplerde de eksikleriniz olabileceğini göz önünde bulundurun.
Her akşam yatmadan önce, o gün yaşadığınız güzel şeyleri düşünün, bunu yazın veya birisiyle paylaşın.
Bir kısır döngüden çıkmanın tek çıkış yolunun, adım atmakla olduğunu hatırlayın.
Aşağıdaki kısa
hikayeyle cevabımızı tamamlayalım.
Hintli bir yaşlı usta, çırağının her şeyden sürekli şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "Çok Tuzlu" diye yanıt verdi.
Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
"Tadı nasıl?"
"Ferahlatıcı" diye yanıt verdi genç çırak.
"Tuzun tadını aldın mı?" diye soran yaşlı adamı, "Hayır" diye yanıtladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:
"Hayattaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey, acı veren şeyle ilgili duygularını genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.
Hintli bir yaşlı usta, çırağının her şeyden sürekli şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "Çok Tuzlu" diye yanıt verdi.
Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
"Tadı nasıl?"
"Ferahlatıcı" diye yanıt verdi genç çırak.
"Tuzun tadını aldın mı?" diye soran yaşlı adamı, "Hayır" diye yanıtladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:
"Hayattaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey, acı veren şeyle ilgili duygularını genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.
Her şeyin hayırlısıyla gönlünüze göre olmasınız dileriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.