1 Haziran 2019 Cumartesi

DİNDAR İNSANLARIN PSİKOLOĞA İHTİYACI OLUR MU?* "İnançlı bir insanın psikoloğa ihtiyacı yoktur" gibi bir kanaat var. Psikoloğa gitmek de "deli doktoru"na gitmek gibi algılanıyor...

Halk arasından "İnançlı bir insanın psikoloğa ihtiyacı yoktur." diye çok yaygın bir düşünce bulunmakta ve bu nedenle psikoloğa gidiyor olmak, psikolojik danışma hizmeti almak istemek "deli doktoruna" gitmek olarak alaycı ve aşağılayıcılıkla karşılanmaktadır.
Peki gerçekten durum böyle mi?
İnanan bir insanın psikolojik dengesi bozulmaz mı? Maalesef, İslam topluluklarında genel yaygın bir kanaat ile psikoloji bilimi aşağılanmış, hafife alınmış, psikolojik sorunlar yaşıyor olmayı inançsızlıkla eşit tutulmak gibi büyük bir gaflet içine düşülmüştür. Halbuki inanan insanda insandır ve inanan insanın da bazen ruhunun kaldıramayacağı derecede bunalımlar yaşadığı olur. Ve hatta daha da ötesi, inanan insanın problemleri inançsız bir insanın problemlerinden daha çok olabilir.

İnanan insan belli kurallar içinde yaşamaya and içmiştir. Ve bir ömür boyu o kurallarla yaşamak, çizgi dışına çıkmamak için ciddi gayret sarf eder. Hiç beklemediği bir anda çok güvendiği bir arkadaşından ihanete uğrar ama kin tutmamak için kendini, nefsini, egosunu yenmek için çabalar... Etrafındakiler yalan ile iş görmeyi bir yetenek haline getirmiştir ama o yalana bulaşmamaya yeminlidir. Oturup kalktıkları kişiler gece alemde, gündüz stres atmak için denizdedir, inanan insan yanılıp da bir kahkaha atsa, ardından "estağfirullah" diyerek hep hüzün halini korumaya çalışır...

Ve inanan insan koca bir ömrünü dünyadan gam almak için değil bir bilinmeyeni ve bir "gayb"ı beklemekle geçirir...İşte bu nedenledir ki, inançlı insanın tarifinde "kabz" ve "bast" halinden bahsedilir. Yani bazen öyle neşeli ve öyle coşkuludur ki, sanki cennetin kapıları açılmış ve cennet kokularını solukluyor gibi coşkuludur... Ve bazen de sanki ruhunda cehennem zebanileri canını daha dünyada iken alıyor gibi bunalımlıdır...Bütün bunların yanı sıra birtakım psikolojik rahatsızlıklar vardır ki (şizofreni gibi) genetik olarak nesilden nesle aktarılır.

Yaşanmış bir travmanın insan beyninde oluşturduğu kimyasal tahribatın da inanç ya da inançsızlıkla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Daha da ötesinde, yaşanmış birtakım acı olaylar, sadece yaşandığı ile kalmaz, beyinde birtakım tahribatlara yol açabilir. Örneğin bir anne yolda yürürken, elinden tuttuğu çocuğuna birden bir araba çarptığını görse ve kanlar içinde ölümünün şahitliğini yaşamış olsa, böylesi bir annenin sırf inanıyor olmasından dolayı ertesi gün her şeyin yolunda gitmesini beklemek insan tabiatına aykırıdır.

Eskiden manevi önderler vardı. İşte bu gerçeğin çok ciddiye alınması ile İslam toplumları kendi dönemlerinde psikolojiyi hiç de hafife almamış, bir inanan insanın ruhunda yaşadığı bunca gel-gitlere tarikat önderleri, şeyhler, dedeler gibi toplum önderleri sahip çıkmış ve bugünkü psikolojinin temel uğraş sahası ile bizzat kendileri meşgul olmuşlardır. Böylece hem insanların dertlerine derman olmak için ciddi fedakarlıklarda bulunmuşlar ve hem de derman arayan insanlara iman telkin etmişlerdi. Bu açıdan değerlendirildiğinde, gerek Osmanlı'da ve gerek diğer Müslüman ülkelerde ciddi psikolojik sorunların yaşanmamasının nedeni insanların o dönemde daha inançlı olmasından değil, aksine bizzat o dönemde insan ruhu ile ilgilenen, insanı ciddiye alan doğal psikologların, manevi önderlerin görev yapıyor olmasından kaynaklanıyor.
Günümüzde "psikolog misikolog nedir, eskiden böyle bir şey mi vardı?" diye psikoloji bilimi ve onunla birlikte insan ruhunun hafife alınması ciddi bir bilgisizlik ve talihsizliktir. Maalesef, yirmi birinci yüzyılda Müslüman ülkeler psikoloji biliminde ilerleme kaydedememiş, teoriler geliştirememiş, insan ruhunun yaşayacağı sorunları görmezden gelerek ve hatta psikolojik sorun yaşamayı ciddi bir imani zafiyet olarak görerek hata yapmıştır.

Avrupa'da bile bu ilimle ilk uğraşan insanlar din adamları olmuştur. Sonrasında insan davranışları laboratuvar ortamında incelenerek bilimsel yönü ağırlık kazanmıştır. Yani psikolojisi bozulan insanın bilimsel testler hatta bazen kimyasal analizler ile hasta olduğu ispat edilmektedir. Hatta bu psikolojik hastalıklar fizyolojik hastalıklara da yol açmaktadır. Asıl problem olan psikolojik rahatsızlıklar giderilemediği zaman fizyolojik rahatsızlıklar da çözülememektedir. Psikolojik rahatsızlıklar günümüzde tıp ile birlikte ele alınmakta ilaç, psikoterapi, ve diğer yöntemler kullanılarak insan hayatının kalitesi ve devamı sağlanmaktadır. Gelişmemiş toplumlarda psikolojinin görevini büyücüler veya din adamları doldurmaya çalışmaktadır. Bu bilimin varlığını ve faydasını kabul etmek her insanın kendi medeniliği  ve bilimsel bilgiye ne kadar yakın olduğu ile doğrudan ilgilidir.

Peygamber Efendimiz her türlü hastalıkta bilimsel çözümlere işaret etmiş ve ashabını da buna yönlendirmiştir. Hasta olana doktor tavsiye etmiş, hurma yetiştiriciliği ile ilgili soruları ehline yönlendirmiştir. İnsanlar geçmişe göre çok karmaşık bir hayatın içindeler. Geçmişte sorun olmayan pek çok şey şimdi ciddi sorunlardır. Psikolojik rahatsızlıklar boyutunda olmasa bile her aile ve çocuğun bir sürü sorunları vardır. Ve hastalık boyutunda olmayan bu sorunlar için en önemli uzmanlar Psikolojik Danışmanlar'dır. Mesela hiperaktif bir çocuk 1980'de Türkiye'de Amasya'da  yaşıyor olsa, zaten tek televizyon kanalı onu fazla olumsuz etkilemeyecek, tablet, bilgisayar ve telefon zaten yok. Abur cubur bakkalda bile satılmıyor. En fazla bisküvi  var. Yaşı küçük bile olsa fiziksel aktiviteler ve işler çok fazla. Sokak oyunları çocuklar için çok yaygın. Beslenme büyük oranda doğal, hatta çoğu organik. Sosyal ilişkiler daha canlı. Bu çocuk okulda biraz farklı olduğu hissedilse bile büyük oranda sorunlar minimizedir. Günümüzde ise hiperaktif bir çocuğun problemini en üst seviyeye çıkaracak bir yaşam şekli hakimdir. Bu çocuk ve ailesi ciddi bir psikolojik destek almaz ise hem kendisi  hemde çevresi için ciddi bir problem kaynağı olacaktır. Toplum boşluk kabul etmez. İnsanların psikolojik sorunlarına bilimsel destek imkanları sağlıklı sunulmaz ise bu boşluğu şarlatanlar doldurur. Herkese hem fizyolojik hem psikolojik sağlıklı ve mutlu günler diliyoruz.

*PSİKOLOJİK DESTEK İNSİYATİFİ*

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Son Eklenen