*SORU:*
Selam ve saygılar
Sayın hocam yaklaşık 12 yıldır evliyim ve eşimle severek evlendim. Aynı zamanda akrabam olan eşimle evliliğimizin ilk yılı bir çok zorluğa rağmen gayet mutlu geçti. Ancak daha sonraları gittikçe tartışma vs sıkıntılar yaşamaya başladık yoğun bir iş temposundan eve giderken kendi içimden bugün (gün içinde yaşadıklarımı güzel veya ilginç bulduklarımı) şunları hanımla paylaşacağım diyordum. Eve gelince yemeğin tadı tuzu gibi çok basit şeylere takılarak yine doğru dürüst üç beş kelam edemezdim. Aslında sorunun farkındayım evde akşama kadar çocuklarla ilgilenen yorulmuş bir anne dertleşmek konuşmak isteyen bir kadın ama gel gelelim benim tavrıma dışarıdaki hal ile evdeki hal birbirine hiç uymuyor. Uzaklaşınca özleyen seven ama bir araya gelince de konuşamayan dertleşemeyen hatta şunu düşünen her bakıştan her hareketten net doğrusunu anlamalı diye bekleyen biri oldum. Birbirimize saygımızı sevgimizi kaybetmedik ama huzurlu ve mutlu bir aile de olamadık. Şimdi yurtdışındayım ayrıyız nasipse onlar da gelecek ve ben bu durumdan kurtulmak istiyorum desteğinizi, önerilerinizi bekliyorum. Soru uzun kusura bakmayın.
*CEVAP:*
Dostoyevski; “insana en çok acı veren şey söyledikleriyle söylemek istedikleri arasındaki uçurumdur” der.
İşte insanın içine atmasına, duygularını ve düşüncelerini bastırmasına, bu nedenle rahatsızlık yaşamasına neden olan da budur.
Ne yazık ki toplum olarak duygularımızı, düşüncelerimizi ve rahatsızlıklarımızı doğrudan ifade edemiyoruz. Söylemek isteyip de söyleyemediklerimizi imalarla, dokundurmalarla, iğneleyerek yani dolaylı bir şekilde ifade ediyoruz. Bu da ilişkilerimize zarar veriyor.
Herhangi bir genç çifte evliliklerinin ne kadar süreceğini sorduğunuzda, sonsuza kadar ya da ömür boyu cevabını alırsınız, fakat bunun için de ömür boyu emek vermek gerektiğini unutmamak gerekir.
Öte yandan, psikologlara göre bir ilişkiyi sürdürmek için yapılması gerekenler, zannedildiğinin aksine oldukça basit.
Eşinizi memnun etmek için ütopik planlar yapmak zorunda değilsiniz.
*Küçük şeylerin büyük etki oluşturabileceğini unutmayın...*
Eşinize önemsendiğini, sevildiğini, özel olduğunu hissettirmek için yapacağınız ya da söyleyeceğiniz küçük şeyler, ilişkinizin mutlu devam etmesi ve boşanmayı önlemek için oldukça önem taşıyor.
Bu “ *olumlu ifadeler* ”, eşinizin cüzdanına sürpriz bir not bırakmak ya da yorucu bir günden sonra omuzlarına masaj yapmak, evden ayrılmadan sarılıp kapıdan uğurlamak, gece uyumadan önce kulağına hoş birkaç söz fısıldamak gibi kolay davranışları içeriyor. Her gün olmasa bile evlilikte olmazsa olmaz önem taşıyorlar.
Her iki eş de bu olumlu ifadelere ihtiyaç duyuyor aslında. Eşleri tarafından olumlu karşılanmadığını düşünen kişilerin boşanma oranının, diğerlerine kıyasla iki kat daha yüksek olması da bu analizi doğruluyor.
Evliliklerde yaşanan sorunların pek çoğu asla çözümlenemiyor ve çiftler saygı çerçevesinde birbirlerini bu şekilde kabul edip evliliklerine devam ediyorlar. Asıl önemli olan hususun sorunların çözülmesinden ziyade, partnerler tarafından o sorunların ele alınış şekli olduğunu gösteriyor.
Dengeli ve mutlu ilişkisi olan çiftler, mutsuz ya da ayrılan çiftlere nazaran birbirlerine karşı daha nazik davranıyorlar.
Bu çiftlerde partnerler birbirlerine karşı daha kibar ve daha düşünceli davranırlar ve problemlerini daha sakin bir şekilde gündeme getirirler.
Boşanmayı belirleyen temel faktörün partnerlerin birbirine bağlılığı, kişilik yapıları veya stres düzeylerinden ziyade, partnerler arasındaki iletişim tarzı olduğunu söylemek mümkündür.
Birçok çift birbiriyle iletişim kurduklarını sanıyorlar ancak aslında konuştukları tek şey sadece evi çekip çevirmek, yapılacaklar listesini oluşturmak veya işbölümü yapmak.
Sadece hoş sohbet yeterli değil, aynı zamanda çiftlerin ne hakkında konuştuğu da oldukça önemli. En mutlu çiftler aynı zamanda umutlarını, hayallerini ve korkularını da birbirleriyle paylaşarak birbirlerini daha iyi tanımak için zaman ayırır. Çiftlerin kendileri hakkında konuşmaları ve ideallerinden bahsetmeleri, ilişkinin ortak anlamını ve amacını ortaya çıkarır.
İyi günlerde partnerinizi desteklemeniz, kötü günlerde vereceğiniz destekten çok daha anlamlı olabilir.
Araştırmacılar bunu yangın alarmına benzeterek açıklıyorlar. Bu benzetmeye göre, yangın alarmını test edip de çalıştığını görmek, yangın anında çalıştığını görmekten çok daha hoşnut edici ve mutluluk vericidir. Çünkü ikinci durumda yangının çıkmış olmasının oluşturduğu olumsuz etki, alarmın çalışmasının verdiği olumlu etkiden daha baskındır.
*Değişime açık olunuz.*
Bir ilişkiyi sıkıcılıktan daha fazla sarsan pek az şey vardır.
Kişinin zamanla eşine alışması doğal ama yavaşlatılabilir bir süreçtir.
Bu sürecin cevabını üç kelime ile “yenilik, çeşitlilik ve sürpriz” olarak özetleyebiliriz. Beraber denenecek yeni ve heyecan verici aktiviteler çiftlerde ilk günkü hisleri tekrar canlandırabilir.
Birlikte daha heyecan verici etkinliklere (yürüyüş, tatil vs) katılan çiftlerin ilişkilerinde daha yüksek doyuma ulaştıkları, riske girmeyen ve belli rutinde devam eden çiftlerin ise benzer faydayı göremedikleri bulgusu mevcuttur.
Belki de evliliklerin bize öğrettiği en önemli şey evliliği sürdürmenin, diğer ilişkilerde de olduğu gibi, bilinçli çaba gerektirdiğidir. Pek çok insan birçok şey için hayat boyu eğitim alır. Eğer bir golf meraklısıysanız, haftada birkaç kez antrenmana gidersiniz. Eğer avukatsanız, sürekli devam eden bir eğitiminiz vardır; sanatçıysanız atölye çalışmalarınız olur. Ancak her nedense insanlar çift olmayı öğrenmek için çalışmaları gerektiğine inanmaz ve bunun kendiliğinden gelişmesi gerektiğini düşünürler.
Evlilik ile ilgili eğitimlere katılan yeni evli çiftlerin, ancak ilişkilerindeki krizler müdahale gerektirince eğitim alanlara kıyasla 3 kat daha başarılı olurlar. İlişkiyi sürdürmenin yolları ne kadar erken öğrenilirse ilişki için o kadar olumlu sonuçlar doğuruyor. Sevginizin ve evliliğinizin uzun sürmesinin yolu sevdiğinize değer vermeniz ve o hayatınızda olduğu için şanslı hissetmeniz ve bunu kendisine de hissettirmenizdir. Ve bu değer duygusunu, çiftler ilişki içinde birlikte geliştirmeliler.
*PSİKOLOJİK DESTEK İNSİYATİFİ*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.