22 Mayıs 2019 Çarşamba

Madde bağımlılığı ve zararlı alışkanlıklardan nasıl korunmalıyız?

*SORU:*

İnternette gezinirken eroin bağımlısı bir genç ile röportaja denk gelmiştim. Maddeye nasıl başladığını sorulduğunda; ailem daha önce bu konuda benimle konuşmadığından. Maddenin nasıl olduğunu ve sonrasında neler başıma geleceğini bilmediğimden arkadaşlarım bana denemek ister misin diye sorunca kabul etmiştim diyor.

Geçen gün 10-12 yaşlarındaki çocukların okulun önünde elektronik sigara denediklerine şahit oldum. Bu tur zararlı alışkanlıklardan basta kendim ve kardeşim adına soruyorum böyle şeylerden nasıl korunmalıyız. Çünkü biliyorum ki bağımlılıktan kurtulmanın en kolay yolu hiç başlamamaktır.

*CEVAP:*

*Bağımlılık nedir ve kişi ne zaman bağımlı sayılır?*

Bağımlılık, bir nesne ya da eylem üzerinde kişinin kontrolünü kaybetmesidir. Bu bazen dışarıdan alınan herhangi bir maddeye karşı gelişebildiği gibi bir davranışa, bir eyleme karşı da gelişebilir. Böyle bir durumda kişi için madde kullanımı tıpkı yeme içme gibi bir ihtiyaç hâline gelir ve kişi ona ulaşamadığı zaman kendisinde fizyolojik ve psikolojik belirtiler görülmeye başlar. İşte biz buna “bağımlılık” diyoruz.

Bir kişiye, bu kişi bağımlıdır diyebilmemiz için bazı özellikleri göstermesi gerekir. Birey bağımlılık yapıcı maddeyi sürekli aldıktan sonra kendisinde o maddeye karşı tolerans gelişir. Yani kişi maddeye ilk başladığı andaki haz miktarını artık alamaz hale gelir. Dolayısıyla, biz buna artık o kişinin o maddeye karşı toleransı gelişmiştir deriz. Tolerans geliştikten sonra, birey maddeye ilk başladığındaki aynı hazzı ve enerjiyi almak için ya madde miktarını artıracaktır ya da aradaki süreyi kısaltacaktır. Bu kısır döngü, bireyin farkında olmadan bağımlı olmasına zemin hazırlar. Tolerans, vücudun kendiliğinden verdiği otomatik bir tepkidir. Bir diğeri de yoksunluk sendromudur. Bireyin maddeye ulaşamadığında kaygı ve huzursuzluk hissetmesi, el-ayak titremesi, kalp çarpıntısı gibi fizyolojik ve psikolojik belirtiler yaşamasıdır.

Birey birçok defa kendi kendine karar alarak maddeyi bırakma girişiminde bulunur, ancak bunların çoğu başarısız girişimlerdir. O yüzden kişi tekrar başa döner. Aynı zamanda bu kişinin yükümlülüklerini ihmal etmesi; örneğin okula ya da işe devam edememesi, ailesi ve çevresiyle ilişkisinin bozulması, hayat başarısının düşmesi ve fiziksel, psikolojik ve sosyal sorunlara rağmen madde kullanımının sürdürülmesi de bağımlılığın kriterlerindendir. İşte bu kriterlerden son 12 ay içinde en az üçünün bireyde bulunması “Bu kişi bağımlıdır” diyebilmemiz için yeterlidir.

*Madde bağımlılığına giden yol nasıl başlıyor?*

Risk faktörlerinden bahsedecek olursak.
Bağımlılığa giden yolun birçok nedeni var, birçok faktör sayabiliriz. Genetik faktörleri, kişinin bireysel faktörlerini, ona has özelliklerini ve çevresel faktörleri bu kategoride değerlendirebiliriz. Anne babanın ya da aileden, yakın bireylerden herhangi birinin bağımlılığa karşı yatkınlığının olması çocuğun da aday olduğunu gösterir. Aynı zamanda anne babanın ya da kardeşin rol model olmasını yani evde bir kullanıcının olmasını ve çocukların bunu örnek almasını, hayatlarının ileriki döneminde madde kullanma sebebi olarak sayabiliriz. Bu yüzden öncelikle ailelerin kendilerinden başlaması, kendi özellikleri gereği bağımlılığa yatkınlıklarını ve psikolojik durumlarını değerlendirmeleri ve ondan sonra çocuğuna ve çevresine odaklanmaya geçmeleri gerekir. Bunun dışında, parçalanmış aile, anne ya da baba faktörü olmadan büyümüş çocuklar ya da 0-3 yaş döneminde annenin ya da çocuğun bakımını üstlenen kişinin sağlıksız bir ruh hali ile çocuğu büyütmesi ve yeteri kadar çocukla ilgilenmemesi…

Burada sevgi ve ilgi eksikliği çok önemli bir faktör, öncelikle ebeveynlerin evliliğe, çocuğa hazır olması ve çocuğu aile içinde sağlıklı bağlarla, güven içerisinde yetiştirmesi gerekiyor. Güven ortamında sağlıklı bağlanmayı gerçekleştirememiş bir çocuğun güvensiz-sağlıksız bağlanmaya meyletmesi doğaldır. Böyle bir durumda çocuk, haz verici özellikteki bağımlılık yapan maddelerin bulunduğu ortamlara doğru kayabilir. Eğer kendisine dışarıda güven ortamı sunulursa o ortamda aidiyet duygusunu hissedeceği için kendisine uzatılan maddeyi sorgulamadan ve ergenliğin, kişisel özelliklerinin de etkisiyle yoğun bir merak duygusuyla kabul edip deneyebilir. Bu yüzden başlama dönemi olarak gözlemlediğimiz fiziksel ve psikolojik değişimin olduğu ergenlik dönemi de çok önemli. Çocukların sorumluluk verilmeden, aşırı koruyucu ya da aşırı serbest anne baba tutumu ile yetişmiş olması da risk faktörleri içerisindedir. Biz bazen çocuklarımızı korumaya çalışırken bu konuda yanlışlıklar yapabiliyoruz. Her şeyi çocuk adına düşünmek, her konuda tedbir almak ve aşırı koruyucu yaklaşmak, çocuğun duygu ve düşüncelerini rahatlıkla ifade edememesi, çocuğun kendine olan özdeğer ve özgüveninin gelişmesini engelliyor. Bu konuda sağlıklı bir denge kurmak gerekir, ne aşırı serbest bir aile tutumu ne de aşırı koruyucu bir aile tutumu sağlıklıdır, ikisinin ortası olması gerekiyor. Tabi ki bu konuda anne babanın da tutarlılık açısından aynı tutum içerisinde olması önemli. Çocuğun ek rahatsızlıklarının olmasını da bağımlılığın risk faktörleri arasında sayabiliriz. Çocukta dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu ya da her ikisi birden, depresyon, anksiyete, kişilik bozuklukları ya da herhangi bir zihinsel gerilik olabilir. Sadece çocuğun kendisinde değil, ailesinde de bu gibi rahatsızlıkların olması çocuğu bağımlılığa iten sebeplerdendir. Bunun dışında, birey ve çevre faktörleri olarak da, okul başarısının düşük olması, okula uyumunun olmaması, devamsızlık yapması, saldırgan davranışlar göstermesi, davranış bozukluklarının olması, akranlarla iletişiminin iyi olmaması, her tür maddenin kullanım ortamlarının artması; ucuz ve kolay ulaşım, güvenliğin az olmasını da sayabiliriz.

Aileler çocukların ya da gençlerin madde kullandığını aslında  fark edebilirler. Ama bu durum her zaman bu şekilde olmuyor. Bağımlı çocuk ve ergenlerde zihnen, ruhen, fiziken pek çok değişiklikler oluyor.
Bir anne ya da baba, çocuğunun madde kullandığını hemen ilk anda anlayamayabilir, genelde aileler bu durumu en erken iki sene sonra anlayabiliyor ve bu da erken teşhis açısından geç oluyor. Çocuk artık bağımlı olmuş oluyor. Ailelerin çoğu çocuklarında artık yoksunluk belirtileri, bayılmalar, kendinden geçmeler başladıktan sonra fark ediyorlar ve ancak o zaman “eyvah, çocuğum kullanıyor” diye düşünüp endişe içinde çocuklarını tedavi ettirmeye çalışıyorlar. Bu yüzden, farkındalık düzeyini arttırmak ve bağımlılığın önüne geçmek için çocuğu öncesinde gözlemlemek gerekiyor.
Madde kullanmaya başlamak çocukta hem fizyolojik hem de psikolojik etkilere sebep olabiliyor. Çocukta psikolojik olarak dalgınlık, dikkatini verememe, duygu durum değişiklikleri, öfke patlamaları, ani tepkiler, depresyon ve kaygı belirtileri ortaya çıkabiliyor. Fizyolojik olarak da -kullanılan maddeye göre değişebilir tabii ki- göz kızarıklığı, gözbebeklerinde değişim, sık sık banyoya-tuvalete gitme, uzun süre orada kalma, uyku ilaçları, yatıştırıcı ilaçlar, sinir ilaçları ya da baş ağrısını dindirmeye yönelik ilaçlar kullanma gibi belirtiler görülebiliyor. Ailenin dikkatli olması ve çocuğunu gözlemlemesi gerekiyor.

Çocuğun arkadaş çevresi değişebiliyor. İlgi ve dikkat dağınıklığı olduğu için ders başarısı düşebiliyor. Hem okulundaki ders başarısını, aktivitelere katılıp katılmamasını hem de aynı zamanda arkadaşlarıyla iletişimini ailenin gözlemlemesi, takip etmesi ve okul toplantılarına sık sık katılarak çocuk hakkında bilgi alması gerekiyor.
Madde kullanan bir çocuk kişisel bakımını çok önemsemez, özellikle fizyolojik bakımına, saçına, giyimine kuşamına dikkat etmez. Bu da ayırt edici özelliklerden biridir. Özetle aile, çocuğun hem davranış hem de fizyolojik belirtilerini gözlemleyip okuluyla, özellikle rehber öğretmeni ve sınıf öğretmeni ile irtibata geçmeli ki çocuğun okuldaki ve evdeki psikolojik durumu üzerinde değerlendirme yapılsın ve erken müdahaleyle önlem alınsın.

*Bu konuda doğru bildiğimiz yanlışlar nelerdir?*
Bu konudaki en yaygın inanışlardan; bağımlılığa hastalık değil zaaf gözüyle bakılmasını veya bağımlılığın, tedavisi olmayan bir hastalık olarak düşünülmesini örnek gösterebiliriz. Bu yanlış inanışları hep beraber değiştirmemiz gerekiyor. Doğrusu şudur ki, bağımlılık, tedavisi olan kronik bir hastalıktır, tıpkı diyabet veya kalp hastalığı gibi. O yüzden bireyin ve ailesinin hayat boyu uzman desteğine ihtiyaçları olduğu bilincinde olmaları tedavi ve rehabilitasyon sürecinin sağlıklı ilerlemesini sağlıyor.
Esrar da bağımlılık yapıcı bir maddedir ve diğer maddelere de geçiş özelliği taşır ve şizofreni, kişilik bozukluğu gibi birçok psikolojik rahatsızlıklara da zemin hazırlar. Tüm bu özelliklerinden dolayı esrar tehlikeli bir maddedir ve çocukların geneli esrar ya da sigara ile başlar ve ardından diğer bağımlılık yapıcı maddelere geçerler.
Bir de bonzai ismiyle piyasaya sürülen madde, bonzai bitkisi değil aslında. Bonzai bitkisi, çiçek şeklinde, ağaç şeklinde bir bitki. Şu an bonzai ismiyle kullanılan madde herhangi bir otun üzerine sıkılmış tüm sentetiklerin olduğu bir maddedir. Tahlillerde tespit edilemeyen sentetiğin miktarı ve çeşidi belirsiz olduğu için bağımlılığın şiddeti ve ölüm oranları artabiliyor. Bu yüzden bonzai olarak kullanılan maddenin tamamen sentetik olduğunun bilinmesi gerekir.

*Çocuk ve gençlere bağımlılıktan uzak durmaları için nasıl bir eğitim verilmeli?*
Bu konu hassas bir konu; uyuşturucunun zararlarını ısrarla anlatmak, uyuşturucuyu merak edip denemeye de götürebilir çünkü. Bunun yerine sigara ve teknoloji aletlerin bağımlılığından bahsedilip burdan geçiş yapılabilir veya madde kullanan bireylerin düştükleri kötü durumlar görseller ve videolarla izlettirilip merak duygusundan ziyade tiksinti, iğrenme duygularının uyandırılması sağlanabilir.

*PSİKOLOJİK DESTEK İNSİYATİFİ*

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Son Eklenen