( NOT: Evlilik konularında gelen sorular için kısmi bir cevaptır.)
Bütün evliliklerde kritik aşamalar ve dönemler vardır.
Örneğin boşanma oranları ilk 5 yıl içerisinde gerçekleşiyor çoğunlukla. Boşanmaların yüzde 40’ı ilk 5 yılda gerçekleşiyor. İlk 6 ay, ilk 1 sene, bunlar yine aynı şekilde kritik periyotlar.
Bunlara ek olarak bizim yaşadıklarımıza paralel olarak bunlara saklanma, Türkiye'den kaçış, hicret, sürgün, kamp, heim vs gibi insanların sinir uçlarının oldukça törpülendiği, kendisine bile tahammül edemediği dönemler ve zaman dilimleri eklendi. İnsanın kimliğini oluşturan pek çok öğenin kaybedilmesi (meslek, sosyal statü, arkadaş çevresi, yurt, vatan vs) sonucu pek çoğumuz kimlik bunalımı yaşıyor ve bunların etkisiyle evliliğinde de problemler yaşıyor olabilir. Bu durum kişinin değiştiği, gerçek yüzünün ortaya çıktığı anlamına gelmez.
Öncelikli olarak şunu kabul etmek gerekir ki mükemmel bir kadın ve erkeğin evliliklerinde bile problemler, iletişim sorunları yaşanabilir. Eşinizle bazı konularda anlaşmazlığa düşmeniz kesinlikle onun iyi biri olmadığı anlamına gelmeyecektir.
Eşlerin aslında aynı olan çok tarafı vardır. Erkeklerin beyninde de kadınların beyninde de 100 milyar nöron var. Annemizden ve babamızdan aldığımız 46 tane kromozom var. Organlarımızın adı aynı, aynı fonksiyonları görüyorlar. Bununla beraber, yüzeyden baktığımızdaki o benzerlikler, içeriye girdiğinizde çok inanılmaz farklılaşmaları beraberinde getiriyor. Mesela, kadın beyninde duygusal hafıza merkezi dediğimiz bölgede erkeklerden yüzde 11 daha fazla hücre var. Sadece bu bilgi bile tek başına, kadınların neden duygu yüklü olayları unutmakta zorlandığı, dönüp dönüp başa sardığı, “Siz beni istemeye gelirken çiçek de getirmemiştiniz.” diye eşinin başının etini yediği noktaları beraberinde getiriyor. Aynı zamanda sözel yetilerin daha fazla olması, beyinde bayanların harç malzemesi olarak gördüğümüz yapı malzemesinin, nöronlar arasındaki bağlantıların kadınlarda daha fazla olması, sonuç olarak birçok şeyde farklılıklar meydana getiriyor.
Bu farklılaşma daha en başta, 8. haftada bir fetüs kız ya da erkek olup olmadığı belli olmayan bir fetüs, testosteron salgılanmasıyla birlikte farklılaşmaya başlar. Testosteron salgısı o fetüsü erkek olarak dönüştürür ve testosteron salgısı, beyindeki bazı gelişmiş olan yapıları da zayıflatmaya başlar. Mesela bunlardan birisi de sözel becerilerin olduğu kısımdır. Artık oradaki devrelerde bir baskılama söz konusu olur. Bu nedenle de erkek beyni; konuşma, yaşayıp hissettiklerini paylaşma, anlatma, anlamlandırma ihtiyacını bir kadına göre daha az hisseder.
Erkekteki yapı malzemesinde diyelim ki tuğla daha fazla , kadında da harç daha fazla; ama tuğla da tek başına çok fonksiyonel değil, harç da tek başına. Yani Allah sanki anahtar-kilit gibi birbirini tamamlasınlar, birbirini bütünlesinler diye farklı yaratmış; ama bu farklılık, feminizmin arka planını beslediği şekilde asla bir eksiklik değil. Bu farklılık, tamamen birbirini tamamlarken birbirine zenginlik olacağı, birbirine rahmet olacağı, birbirine güzellik olacağı şekilde yaratılmış.
Bizi bu şekilde farklı yaratan, bu farklılığımızı bize güzellik olarak vermiş. Gülün yeri güldür, ağacın yeri ağaçtır. Yani ne gül ağaçtan eksiktir ne ağaç gülden fazladır; ikisi de kendi içinde farklı özelliklere ve güzelliklere sahip unsurlardır.
Tabi bu farklılık, kadınlara süreç odaklı olmayı getiriyor. Kadın ilişkisel yaratılmış. Harç malzemesi olarak beyinde birçok farklılığı var. Hatta çalışmalar şöyle gösteriyor: 3 aylıktan itibaren bir kız bebek, bir erkek bebekten, annenin gözlerine yüzde 300 daha fazla bakıyor, daha fazla göz kontağı kuruyor. Bakışlarda; o bakışları anlama, anlamlandırma, sentezlemekle ilgili devreler harekete geçmeye başlıyor. Bunlar kadının ilişkisel olmasını kolaylaştıran şeyler. Erkeklerde ise sonuç odaklılık var.
Beyninizde empatiyle ilgili bilişsel empati ve duygusal empatiyi içeren iki bölüm vardır. Kadın ve erkek birlikte bir sorun yaşadığında, kadın duygusal empati kısmında daha fazla zaman geçiriyor ve bilişsel empati kısmında daha az zaman geçiriyor. Oradaki duyguya odaklanıyor, karşısındaki bir duygu yaşadıysa onu hissetmeye, kendisi yaşadıysa onu fark etmeye ve yaşamaya daha fazla odaklanıyor ve sonra “Ne yapılmalı?” kısmına geçiyor. Ama erkek, duygusal empati bölümünde çok az zaman geçirip bilişsel empatiye geçiyor. Kadın, “Çok yoruldum, bu işler de yetişmeyecek.” dediğinde, erkek “Boş ver, olduğu kadar. O da olmayıversin.” diyor ya da bir misafir gelecekse “Hazır alırız, canını sıkma.” diyor. Kadın, “Yoruldum. Of, yetişmeyecek galiba.” diye dertlenirken o da biliyor hazır alınabileceğini ya da o kadar yapsa da bir şey olmayacağını; ama o sırada bir şey yaşıyor ve bu yaşadığını paylaşmak istiyor, paylaşırken de anlaşılmak istiyor. Ama erkekte bir yardım çağrısı var. “Sonuca onu hemen nasıl ulaştırmalıyım, onu oradan alıp öbür tarafa nasıl iletmeliyim?” şeklindeki bir durumdan vazife çıkarıyor kendisine. Belki saniyeler oynuyor burada, belki milisaniyeler oynuyor; ama davranış anlamında çok şeyi farklılaştırıyor ve birbirimizi yanlış anlamamızı beraberinde getiriyor. Kadın “Beni hiç anlamıyor.” diyor. Beyni böyle çalışıyor, adam ne yapsın. Erkek çözüm odaklı. Yani öyle yaratılmış, ona eğilimli yaratılmış.
Son olarak bizleri yaratan, bizi insan kılan, yediren, içiren, kulu, kölesi olduğumuz Zãt bile bize hiçbir şeyi zorla yaptırmıyor, dediğim dedik demiyor. Aklımıza kapı açıp irademizi elimizden almıyor. O bile özgür irademize müdahele etmiyor. Eşimizin mutlak manada istediğimiz gibi davranmasını beklemeyiz. Onu olduğu gibi kabullenip mevcut problemleri sağlıklı bir şekilde çözmeye çalışmalıyız.
Mutlu yuvalar...
PSİKOLOJİK DESTEK İNSİYATİFİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.