Kadınla erkeğin kişilik yapıları birbirinden oldukça farklıdır. Bu durum doğaldır ve genetik kodların bir sonucudur. İki cinsin de karşı tarafın kendisinden farklı olduğunu bilmesi ilişkinin sağlıklı yürümesi açısından önemlidir. Aksi takdirde birinin hissettiğini öbürünün de hissetmesini veya birinin istediğini öbürünün de istemesini arzu edecek; bu mümkün olmayacağına göre ikisi de ümitsizliğe kapılacaktır. Bu gerçeği bilmeyen kadınların erkekler konusunda en çok dile getirdikleri yakınma, erkeklerin onları dinlemediği ve anlamadığı hususudur.
Kadının ilişkideki önceliği, paylaşmak ve yakınlık hissetmektir. Erkeğin önceliği ise yetenekli, yeterli ve güçlü olduğunu hissetmesidir. Erkekler doyumu başarıda ve sonuç almada bulurken, kadınlar paylaşmayı, değer verilmeyi ve önemsenmeyi ön planda tutarlar. Bir kadın eşini sevdiğinde onun gelişmesine yardımcı olmayı, erkeğinin eksiklerini gidermeyi ve düzeltmeyi görev bilir ve bunun için çalışır. Bu, kadın için doğal bir eğilimdir. Kadın bunu yaparken eşini koruduğunu düşünür. Karşı cinsin psikolojisini bilmeyen bir erkek karısının kendisini yönetmeye çalıştığını zanneder.
Yeterli olduğunu kanıtlama çabasında olan bir erkeğe kadın yardım etmeyi teklif ettiği zaman erkek eşinin kendisini yetersiz ve eksik gördüğünü düşünür. Karşı cinsin psikolojisini bilen bir kadın erkeğe kendisini iyi ve yeterli hissettirir. Erkeğe kendisini güçlü ve yeterli olduğunu hissettiren bir kadın ona çok şey yaptırabilir. Kadını tatmin eden duygular, destek görmek ve destek vermek, paylaşmak, yardımcı olmak hisleridir. Kadın, erkekten çok daha fazla estetik kaygılara, sevgiye, iletişime, güzelliğe değer verir. Sevgi ve uyum onlar için daha önemlidir.
*KADIN MI ÇOK KONUŞKAN / ERKEK Mİ ÇOK SESSİZ*
Yüzyıllardır kadınlar erkekleri sustukları, erkekler de kadınları çok konuştukları için suçlar dururlar. Birinin sürekli şikâyet etmesi diğerinin suskunluğunu arttırırken, onun suskunluğu da eşinin konuşmasını ve dertlenmesini arttırır. Birbirini besleyen süreçler içinde çözümsüz bir son halini alır. Erkek eleştirildikçe, içine döner ve daha da suskunlaşır. Yüreği de kendi de uzaklaşır. Kadın eleştirildikçe savunmaya geçer, sebepler sunar, duygusallaşır ve bunca yıllık emeğine acımaya başlar. Duygusal tepkiler gösterir, anlaşılmadığını düşünür ve daha çok konuşur, daha çok kendini ifade etmeye çalışır.
Eve geldiğinde hiç konuşmayan ya da eşinin sorularına çok kısa cevaplar veren bir erkek, ya karısının şikâyetlerini, söylenmelerini duymak ve başlatmak istemiyordur, ya da konuşma sermayesini dışarıda tükettiği için, evde susmak ve zihnini boşaltmak istiyordur. Kadın ise eğer bütün gün evdeyse ve anlatacak şeyler birikmişse, bunları kimseyle de konuşamamışsa, bütün enerjisiyle eşini bekler, ona anlatmak, duyulmak ve dinlenilmek ister. Konuşurken talep ettiği çözüm veya bir fikir sunması değildir. Sadece anlaşıldığını duymak ister eşinin kelimelerinden.
‘Seni anlıyorum, gerçekten üzülmüşsün ya da bu olay senin canını oldukça sıkmış’ demek bile rahatlatıcıdır. Kadınlar konuşurken, kendi çözümlerini zaten kendileri bulurlar. Aradıkları salt çözüm değil, fark edilme arzusudur. Çözüm nedir o zaman? Kadınların daha az konuşması, erkeklerin de daha çok konuşması ve dinlemesi için yapılabilecek ilk adım ne olmalıdır?
Öncelikle karşımızdakini görmeye çalışmakla başlayabiliriz. Onun neye ihtiyacı var, hangi yaralarını sarmaya çalışıyor, nelerin yükünü yüreğinde taşıyor? Durumun hemen kendimizle ilgili olduğunu düşünmeden önce, ona biraz zaman tanımak, konuşmak istediği zaman yanında olduğumuzu bildirmek ve hissettirmek ona güven verecektir. Kendini hazır hissettiğinde de konuşmak için sizi seçecektir. Anlayışlı ve sabırlı olmak süreci kolaylaştırırken, üstüne gitmek, konuşması için sıkıştırmak ve eleştirmek durumu daha da zorlaştırır. Eşimize ve kendimize büyümek, hayatı anlamak ve sevmek için şefkatle zaman tanımak, sevgiyle beklemek en sağlıklı yol olacaktır.
Konuşmak, anlatmak isteyen, derdini açmak, içindekileri paylaşmak arzusundaki kadına karşılık, kendini, duygularını, korkularını ve acılarını paylaşmak tecrübesi ve pratiği olamayan erkekler. İki taraf da zor durumda aslında. Kör kuyu çıkmazında çırpınıp durmak ve bir sonuç alamamak. Bir erkek nasıl büyütülür, nasıl yetiştirilir? Kulağına neler söylenerek hayata hazırlanır? Neler telkin edilir? Bir kız çocuğu nasıl olması gerektiği yönlendirmesiyle büyütülür? İyi kız, iyi kadın ve iyi anne olmak için hangi karışımlar konur hamuruna?
Erkeğin hikâyesi güç ve güçlü olmak üzerine yazılır. Konuşması değil, başarılı olması beklenir. Ağır abi olmanın yolu, az konuşup, az gülmesinden geçtiği düşünüldüğü için ciddi olması, az konuşması öğütlenir. Hatta duyguları hakkında fazla konuşması da hoş karşılanmaz. Kadın gibi olmakla suçlanır, yargılanır. ‘Erkek adam ağlamaz, erkek adam korkmaz, erkek fazla konuşmaz.’
Erkek sessiz, ama sert bakışlarıyla anlatır ne söylemek istediğini. Film ve dizilerdeki güçlü gösterilen abartılı erkek örnekleri hep az konuşan, kendini ifade etmeyen, duygularını söylemeyen kişilik tipleridir. Gizli gizli ağlarlar, aşklarını öfkeleriyle ilân ederler. Sevdiğini sözlerinden değil, ancak kıskançlığından anlayabildiğin bir ilişkiyi yansıtır bu karakterler. Bu imajların gölgesinde büyür bir erkek çocuk. Bir erkeğin kafası karışıksa, yüreği yanıksa ve ne yapacağını bilmiyorsa eğer, içine kapanır, sessizleşir.
Erkek susarak çözmek ister sorunlarını. Konuşmaya zorlamak öfkelendirir onu. Kendisi tam olarak anlamadan, tanımlamadan dışarıya beyan etmez zihnindekileri! İçine dönüşü ve sessizliği, eşini telâşlandırır, onu konuşmaya zorlar, üstüne gider, bunu yaptıkça erkek daha da uzaklaşır, bazen hırçınlaşır, öfkeli tepkiler bile gösterir. Erkek susarken büyümeye çalışır, kadın ise konuşurken çözer hayatın şifrelerini. Kadınlar ne istediklerini konuşurken keşfederler, kelimeler arasında yakalarlar cevabı ve çözümü. Fıtratlar farklıdır, ama bu birbirine benzemeyen iki insan birlikte aynı soruyu çözmeye çalışırlar. Hayatı fark etmeye, yaşadıklarına anlamlar bulmaya çalışırlar.
Birlikte çözülmeye çalışılan soru evliliktir. Kadın ve erkek farklı çözüm teknikleriyle ve farklı donanımlarıyla aynı soruya muhatap olurlar. Birisi seçeneklerden giderken, diğeri verilenlerden çözmeye çalışır. Bu imtihanın sırrı da budur aslında. Karşındakine kendisi olma fırsatı vermek, dayatmamak, eleştirerek yargılamamak.
*EVLİLİĞİN ENERJİ KAYNAKLARI*
Evliliklerin beslendikleri, onların devam etmesini sağlayan itici veya çekici güçler vardır. Örneğin herhangi ağır bir ameliyat geçiren bireye doktorlar kendilerini hazır hissettiklerinde mutlaka eşleriyle cinsel hayatlarına devam etmenlerini ister. Çünkü bu durum bireye fizyolojik olarak hayatta olduğunu hissettirir. Evliliklerin hayatta kalması için de aynı durum geçerlidir aslında. Cinsellik bir evlilik içinde %10 değere sahiptir ama kalan %90'nı derinden etkiler. Evliliklerin zor zamanlarında çiftler bazen de eşlerini cezalandırmak için kendilerini cinsel hayatlarından soyutlarlar. Bu ise mevcut durumu daha da kötüleştirir.
Cinsel duygular, sadakat sınırları içerisinde paylaşıldığında iki tarafa da özel olduğunu hissettirir. Kadının sevilmek ve okşanmak psikolojik ihtiyaçlarını giderirken, erkek de kabullenilmek, eşinin mutluluğuyla mutlu olmak, potansiyelini kanıtlamak ve erkek tarafını gösterme imkânları bularak doyuma ulaşır. Kadını motive etmenin en iyi yollarından biri de ona saygı göstermek ve değerli olduğunu hissettirmektir. Saygıya layık olduğunu hisseden kadın, zorlayıcı olmaktan vazgeçer, gevşer. Çok konuşma ihtiyacı azalır. Hürmet görmek için aşırı bir gayrete gerek duymayacağından müdahalecilikten vazgeçer. Çünkü zaten kendini değerli hissediyordur.
Ama tabii ki sadece cinsellik bir evliliğin devamı için yeterli bir enerji kaynağı değildir.
İşletmecilikte şöyle bir kural vardır: “Sermayenizi tek sepette toplamayın, farklı sepetlere dağıtın.” Bu kuralın insan hayatına yansıma şekli, haz alanlarının farklılığıdır. Eşinizle birlikte tabiatla uğraşmak, metafizik konuları düşünmek, ibadet etmek ya da kitap okumak da evliliğin çekim merkezlerinden olmalıdır. İnsan, beynine değişik zevkleri öğrettiğinde bir noktaya bağımlı olmayacak ve biri haz vermediğinde diğeri onun yerini dolduracaktır.
Mutlu ve Huzurlu Evlilikler
*PSİKOLOJİK DESTEK İNSİYATİFİ*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.